20 Temmuz 2020 Pazartesi

ÇÖZÜLEMEYEN KALSİYUM TUZLARI VÜCUDUMUZDA NASIL OLUŞUR?


Çoğumuz gereğinden fazla yeriz. Bunun nedeni açlıktan çok alışkanlıktan yemek yememiz. Çocukluğumuzdan başlayarak, kendimizi nasıl hissettiğimizden bağımsız bir şekilde günde üç öğün yemek zorunda olduğumuz inancı ediniriz. Vücudumuz, yediğimiz aşırı miktardaki besini sindirmek, işlemek ve özümsemek için perişan olur. Hayvansal proteinler çok miktarda asit üretmesine yol açar. Kalsiyumla birleşen bu asitler çözülesi imkansız, kristal yapıda zehirli bileşikler oluşturur. Bu bileşikler, vücudumuz tarafından atılamadığı için eklemlerimizde birikmeye başlar. Uzun yıllar alan yavaş bir süreçtir bu. Çoğu insan eklem rahatsızlıkları hissedinceye kadar bunun farkına bile varmaz. Doğa, eklemlerimizi esneklik sağlayan bir tür kayganlaştırıcı madde ile donatmıştr. Bu kayganlaştırıcı maddenin miktarı yaşımız ilerledikçe kendi kendine azalmaz. Çözülemeyen bileşikler eklemlerde biriktikçe kayganlaştırıcı maddeyi dışarı atar. Eklemlerimize adeta çimento döker. Duyduğumuz ağrının, çektiğimiz hareket güçlülüğün ve esnekliğimizi yitirmemizin nedeni budur.
Bu “saldrı”nın ilk hedefi bacaklarımızdır. Bacaklarımız, vücudumuzun diğer bölümlerine kıyasla en çok sayıda kemiğe sahiptir. Ayaklarımızın her birinde 26’şar tane kemik bulunur. Zehirli bileşikler ayaklarımızdan yukarı doğru hareket eder ve dizlerimizde ağrılara neden olur. Sonrasında daha da yukarılara çıkarak bel eklemlerinde ağrılara yol açar. Yıllar geçtikçe, tuz kristalleri omurgamız boyunca daha da yukarılara çıkar. Boynumuza, omuzlarımıza, dirseklerimize ve ellerimize ulaşır. Sabah uyandığımızda bütün eklemlerimizin ağırdığından yakınırız. Boynumuzu çevirirken kütür kütür sesler duyarız. Bazı insanlar ellerini yumruk yapamaz hale gelir.
Bütün bu olanlar için yaşlılığı suçlamak eğilimindeyizdir. Fakat gençlere bakarsak, aslında onların da benzeri eklem sorunları yaşadıklarını görebiliriz. Çocuklar açık havada oyun oynayarak yeterince vakit geçiririz. Bilgisayarların karşısında gereğinden fazla zaman harcarlar. Kemiklerini ve eklemlerini sağlıklı tutmalarına yetecek kadar fiziksel egzersiz yapmazlar. Ne kadar az hareket edersek osteoporoza yakalanma riskimiz de o kadar artar.
Tedavi edilenler de dahil olmak üzere, hastalar üzerinde yapılan gözlemlerle belirlenen ve osteoporoz riskinin artmasına neden olan etmenler şunlardır.
1-D ve C vitamin eksikliği;
2-Pişirilmiş veya ısıtma işlemine tabi tutulmuş yiyecekler bakımından zengin beslenme rejimi;
3-Genellikle kaynatılmış su tüketilmesi;
4-Beslenme rejiminin yeterince sebze- meyve veya sebze- meyve suların içermemesi;
5-Meyve ve sebzelerin kabuklarının soyularak yenmesi;
6-Aşırı uzun süre pişirmek ya da kızartmak gibi sağlıksız yöntemlerle hazırlanmış yemekler;
7-Aşırı yemek;
8-Sigara alışkanlığı;
9-Hareketsizlik;
10-Fazla süt tüketimi;
11-Ekmek ve undan yapılan gıdaların aşırı tüketilmesi;
12- Tatlı ve şekerli gıdaların fazla tüketilmesi;
13-Hayvansal yağların aşırı tüketilesi;
14-Fazla miktarda yapay vitamin alınması;
15-Çözülemeyen, yani organik olmayan kalsiyum içeren rafine gıdalar. Önpişirme işleminden geçmiş tahıllar, makarnalar, hazır çorbalar vb.
Dürüstçe bir değerlendirmenin ardından çoğu kişi saydığımız bu maddelerin her birini işaretleyecektir. Bu da osteoporoz hastalığına yakalanma risklerinin epey yüksek olduğu anlamına gelecektir. 
Özetlemek gerekirse, osteoporozun başımıza gelmesine sağlıksız yaşam tarzımız yüzünden kendimiz neden oluruz. Ayrıca bunu çocuklarımıza da aktarırız. Sorun genlerimizde değil, osteoporoza ve diğer “uygarlık hastalıkları”na davetiye çıkaran alışkanlıklarımızdadır.

Osteoporoza karşı etkili bir şekilde savaşabilek için bol miktarda sebze ve meyve yemeli ya da taze sebze- meyve suyu içmeliyiz. En yararlı sebze ve meyveler en yüksek kalsiyum, D vitamini, C vitamini, fosfor, potasyum ve magnezyum içeriğine sahip olanlardır.
Bu besinleri öğrenmek için bir sonraki yazıya göz atabilirsiniz.

Kaynak: “İyileşmeyecek Hastalık Yoktur”- Prof. Mikhail TOMBAK

VİTAMİNLER VE MİKRO ELEMENTLER BAKIMINDAN ZENGİN BESİN KAYNAKLARI


KALSİYUM- Sebze ve meyve kabukları, Kepek, Bakla, Ispanak, Havuç, Turp, Marul, Taze bezelye, Karahindiba, Kereviz, Elma, Kiraz, Bektaşi üzümü, Yabani çilek.

FOSFOR- Taze bezelye, Ceviz, Fındık, Çavdar, Arpa, Buğday, Salatalık, Lahana, Karnibahar, Elma, Armut.

POTASYUM- Ispanak, Salatalık, Patates, Havuç, Soğan, Maydanoz, Kuşkonmaz.

MAGNEZYUM- Lahana, Havuç, Pancar, Marul, Yulaf, Arpa, Buğday, Ispanak, Maydanoz, Karahindiba, Isırgan.

C VİTAMİNİ- Domates, Havuç, Marul, Ispanak, Lahana, Patates, Pancar, Elma, Kızılcık, Taze bezelye, Kuşüzümü, Bektaşi üzümü, Ahududu, Maydanoz, Isırgan.

D VİTAMİNİ- Domates, Havuç, Lahana, Patates, Turp, Pancar, Ispanak, Bakla, Taze bezelye, Karahindiba.



Kaynak- "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK kitabından

19 Temmuz 2020 Pazar

OSTEOPOROZ İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ


Yumurta kabuğu çöp değildir. Osteoporoz tedavisinde yararlıdır. Yumurta kabuğu yüzde doksan kemiklerimiz tarafından özümsenebilen ideal bir kalsiyum kaynağıdır. Kalsiyum karbonatın yanı sıra, vücudumuz için yaşamsal olan bütün mikroelementleri içerir. Bakır, flor, demir, manganez, molibden, sülfür, silisyum, ve çinkoyla beraber 27 elemente sahiptir.  Yumurta kabuğunun bileşimi kemiklerimizin ve dişlerimizin bileşimine çok benzer. Yumurta kabuğunun tedavisinin insan vücudu üzerindeki etkilerini inceleyen Alman ve Macar araştırmacılar, tedavinin hem yetişkinlerde hem de çocuklarda tırnak ve saç kırılmalarına, dişeti kanamalarına, pekliğe, aşırı duyarlılık reaksiyonuna, uykusuzluğa, kronik soğuk algınlıklarına ve astıma karşı olumlu etki yaptığı sonucuna varmıştır. Yumurta kabuğu tedavisi kemikleri ve dokuları güçlendirmenin yanı sıra, vücutta bulunan redyoaktif elementlerin atılmasını da sağlar.
Yumurta kabuğu tedavisi, hem osteoporoz tedavisinde hem de osteoporoza karşı koruyucu önlem olarak son derece etkili ve yararlıdır. Hiçbir yan etki yaratmaz. Bu tedavi gayet basittir ve hiçbir masraf gerektirmez.

1 TEDAVİ
Bir adet yumurtanın kabuğunu kaynar suya koyarak 5 dakika kaynatın ve kurumaya bırakın. Kuruyan kabukları kahve öğütücüsünde öğütün. Günde 0.5- 1 gram alın. Osteoporozdan korunmak için öğüttüğünüz yumurta kabuğunu yarım limonun suyuna ekleyerek içebilir ya da tahıllara ve çökeleğe ekleyerek tüketebilirsiniz. Bu tedaviyi yılda iki kez, ocak ve kasımda birer ay süreyle uygulayın.

2 TEDAVİ
Karaturp yapraklarının suyu, çocuklar ve yetişkinlerde görülen kemiklerin ve dişlerin anormal şekilde yumuşaması anlamına gelen osteomalasiya hastalığına karşı çok etkili bir tedavidir. En iyi sonucu elde etmek için 90 gram turp yaprağı suyu, 90 gram karahindiba suyu ve 230 gram havuç suyunu karıştırıp sabah akşam için.

3 TEDAVİ
Sıradaki yöntem osteoporozu yavaşlatmakla kalmayıp, aynı zamanda bütün iskelet sisteindeki fazla tuzların atılmasını da sağlayan bir tedavi yöntemi. 10 kilo karaturpu alın ve iyice yıkayın. (Dezenfekte etmek için potasyum mangan çözeltisinde 15- 30 dakika kadar tuttuktan sonra iyice durulamayı tercih edebilirsiniz). Köklerini ve sağlıksız kısımlarını iyice ayıklayın ama turpları soymayın. Bütün turpları katı meyve sıkacağında sıkın. Yaklaşık 3 litre turp suyu elde edeceksiniz. Turp suyunu birkaç kez süzüp cam şişelere koyun ve ağızlarını kapayın. Şişeleri koyu renk kumaşlara sarıp buzdolabına kaldırın.
Not: Başka hiçbir şekilde değil, mutlaka buzdolabında muhafaza edin!).
Yemek vakitlerinden bağımsız bir şekilde, günde 30 gram bu sudan için. Fakat daha fazla içmeyin! Fazlasının tehlikeli sonuçları olabilir. Beklenen sonucu elde edebilmek için, 10 kilo turptan elde ettiğiniz suyun tamamı bitene kadar tedaviye devam edin.

Bu tedaviyi uyguladığınız sürece hamur işleri, yağlı besinler, et ve yumurta yemeyin. Sıkı  bir şekilde bitkisel esaslı gıda rejimi uygulayın.
İskelet sisteminde çok fazla sağlıksız tuz birikimi olanların bazen çok şiddetli kemik ağrıları çekebileceği konusunda sizi uyaralım. Bu sizi korkutmasın ve ağrı kesici alayın. Sadece tedaviye devam edin. Bu gibi durumlar arındırma tedavileri sırasında olağandır. Başarılı bir tedavi, sizi ileride yaşayabileceğiniz çok daha şiddetli ağrılardan kurtaracaktır.

Karaturp  tedavisi esnasında küvetteki suya  saman suyu ilave ederek banyo yapmak çok yararlı olur. Bu tür banyoların  her zaman yapılması tavsiye olunur. Çünkü bu banyolar vücudu canlandırır, sinir sistemini sakinleştirir, lenf sistemini temizler, kemik –kas ağrılarını giderir, cildin gözeneklerini temizler ve kan dolaşımını hızlandırır.

4 TEDAVİ
Pet shop’larda da bulabileceğiniz bir paket samanı beş litrelik bir tencereye boşaltın. Üzerine 3 litre kaynar su ekleyin. Tencerenin kapağını kapatıp, kısık ateşte 1.5-2 saat kaynatın. Küveti  45-50 santigrat derece sıcak suyla doldurup hazırladığınız saman suyunu ekleyin. Banyo küvetini kaplayacak büyüklükte plastik bir örtü bulun ve başınızı çıkarmak için uygun bir delik açın. Küvete girdikten sonra başınızı örtüdeki delikten çıkarın ve örtüyü mümkün olduğu kadar az hava alışverişi olacak şekilde küveti üstüne örtün. Örtü, eterik yağların buharlaşmasına engel olur ve böylece vücudunuz bu yağları olabildiğince çok emer. Bu banyoyu 10-12 gün boyunca her gün ya da günaşırı 15-20 dakika süreyle uygulayın.


Kaynak: "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK kitabından

OSTEOPOROZ HASTASIYSANIZ NELER YAPMANIZ GEREKİYOR?


 1-Beslenme rejiminizi değiştirin. Kalsiyumun vücudunuzdan atılmasına neden olan kahve veya hayvansal yağ gibi besinlerden kaçının.
2-Günde en az iki bardak taze sıkılmış sebze- meyve suyu için.
3-Beslenme rejiminizin yeterli miktarda doğal vitamin içerdiğinden emin olun. Özellikle de C ve D vitaminleri bakımından.
4-Her gün bir yumurta kabuğu, bir rafadan yumurta ve bir elma yiyin.
5-Düzenli olarak fasulye, bakla, bezelye, brokoli ve yulaf tüketin. Bunlar östrojen bakımından zengin gıdalardır.
6-Sabahları ve akşamları vücudumuza önce sıcak sonra soğuk su tutarak duş alın.
7-Her gün düzenli şekilde egzersiz yaparak kemiklerinizi güçlendirin. Örneğin: on onbeş dakika dans edin. Ya da en sevdiğiniz müziği koyup zıplayın.
8- Düzenli olarak vücudunuzu temizleyin.

Kaynak: "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK   

17 Temmuz 2020 Cuma

ELMA SİRKESİ TEDAVİLERİ VE YAPIMI

ZONA
Günde dört defa ve eğer kaşıntı yüzünden uyuyamıyorsanız gece boyunca üç kere seyreltilmiş elma sirkesine batırılmış gazlı bezi hastalığın bulunduğu alana koyun. Bu uygulama beş- on dakika içinde ağrıyı hafifletir ve üç ila yedi gün içinde zonayı tedavi eder.

GECE TERLEMESİ
Yatmadan önce teninizi elma sirkesiyle ovun.

YANIKLAR
Elma sirkesine sokulmuş gazlı bezi bölgeyi yıkamak için kullanın. Ağrıyı giderir ve iz kalmasına engel olur.

VARİSLİ DAMARLAR
Genişlemiş damarların bulunduğu alanları elma sirkesine batırılmış gazlı bezle sabah akşam yıkayın. Ek olarak günde iki kere kaynatılmış ılık suya iki çay kaşığı elma sirkesi koyup için. Genişlemiş damarlar genellikle bir ay süren düzenli tedavi sonunda daralmaya başlar.

KİLO VERDİRİCİ TEDAVİ
Her yemekten önce, içine iki çay kaşığı elma sirkesi koyarak bir bardak kaynatılmış su için.

AŞIRI GÖZYAŞI SALGILANMASI
Bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ve bir damla iyot koyarak karıştırın. İki hafta süreyle bu karışımı için. Daha sonra iki ay süreyle haftada iki kez içmeye devam edin.

EKLEM AĞRILARINA BAĞLI TOPALLAMA
Her yemekten önce on çay kaşığı elma sirkesi için. Bu tedavi ikinci günün sonunda ağrıyı yüzde yirmi, beşinci günün sonunda yüzde elli oranında azaltacak ve bir ay sonra tamamen ortadan kaldıracaktır.

YÜKSEK TANSİYON
Bazı insanların tansiyonlarının yüksek olmasının nedeni sindirim kanallarında yeterince hidroklorik asit bulunmamasıdır. Bu rahatsızlığı etkili bir şekilde tedavi edebilmek için et tüketimini azaltmak gerekir. Her yemekten önce üç çay kaşığı elma sirkesi alınması halinde tansiyonu önemli ölçüde düşürmek mümkün olacaktır. Daha etkili olması için arada bir elma sirkesini bir çay kaşığı balla karıştırarak alabilirsiniz.

BAŞ AĞRILARI
Yarım bardak elma sirkesi ve yarım bardak kaynar suyu bir tencereye boşaltın. Kaynayıncaya kadar karıştırıp ocağı söndürün. Buharını yetmiş beş kere yavaş yavaş soluyun. Baş ağrılarının geçecek, geçmese bile büyük ölçüde azalacaktır.



ELMA SİRKESİ YAPIMI
Malzemelerin miktarı, elma sirkesini ne amaçla kullanacağınıza ve bunun için ne kadar elma sirkesine ihtiyaç duyacağınıza bağlıdır. Elmaların çürük ve ezik kısımlarını kesip ayıklayın. Elmaları, çekirdekleri ve çekirdek zarflarıyla birlikte rendeleyin ya da ezin. Ezilmiş malzemeyi geniş ağızlı emaye veya cam bir kaba koyun. Üzerine, her sekiz yüz gram elma için bir litre olmak üzere kaynatılmış su ekleyin. Ardından, her bir litre su için yüz gram bal, on gram hamur mayası ve yirmi gram kurutulmuş kahverengi ekmek ekleyin. Kabın ağzını kapatıp yirmi otuz santigrat derece sıcaklıktaki bir ortamda mayalanmaya bırakınız. Her gün tahta bir kaşıkla iyice karıştırın. 

On gün sonra karışımı tülbentle süzerek bir torbaya doldurun. Suyunu geniş ağızlı bir kaba süzün. Her bir litre sıvı için seksen gram bal ekleyip iyice eriyene kadar karıştırın. Kabın ağzını bir tülbentle kapatıp yirmi beş- otuz santigrat derece sıcaklıktaki bir ortamda dinlenmeye bırakın. Rengi açıldığı zaman sirke hazır demektir. Sirkenin hazır olması, kullanılan elmaların ve balın cinsine, suyun miktarına ve bazı diğer etmenlere bağlı olarak kırk ila altmış gün arasında zaman alır. Sıvının rengi açıldığı zaman bir huniyle yarım litrelik şişelere doldurarak ağızlarını mantarla sıkıca kapatın. Mantarlara biraz balmumu sürerek daha sıkı kapatmayı deneyebilirsiniz. Sirkeleri serin bir yerde depolayın. Hazırladığınız elma sirkelerini ilaç niyetine ya da salatalarınızda ve diğer yiyeceklerinizde lezzet verici olarak kullanabilirsiniz. Elma sirkesi yiyeceklerinize ekleyebileceğiniz tek asidik sos malzemesidir. 

Kaynak: "İyileşmeyecek hastalık yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK'ın kitabından 

14 Temmuz 2020 Salı

ET- SAATLİ BOMBA

Bedeninizin günlük gereksinimini aşan miktarlarda hayvansal protein (et, şarküteri ürünleri) tüketimi çürümeye, kabızlığa ve bedenin laktik, oksalik ve ürik asitlerle (eklem rahatsızlıklarının, sırt ağrılarının, kemik erimesinin ve diğer hareket kısıtlayıcı rahatsızlıkların üç ana suçlusu) zehirlenmesine neden olur. 

Etin kendisinin tadı ya da kokusu yoktur, bu nedenle onu kızartır, pişirir ve terbiye ederiz ki tadı güzelleşsin. Et bu şekilde işlem gördüğünde, kan damarları ve sinir sistemimize zarar verebilen yirmi çeşit zehirli madde salgılar. Etin sindirimi çok miktarda ve iz elementler gerektirir. Eğer etle birlikte yeterli miktarda pişmemiş sebze, salata yemezsek, etin sindirimi tamamlanamaz ve sindirilmeyen et bağırsaklarımızda kokuşur. Kokuşma süreci kalın bağırsağımızda bazik bir ortamın meydana gelmesine yol açar ve bu kanın asit derecesini arttırır. Bazik ortamlar hasta hücrelerin (özellikle kanserli olanların) gelişmesini kolaylaştırır. Aşırı miktarda et yiyenler önde gelen kanser adaylarıdır. 

Dikkat etmemi gereken bir şey daha var. Özellikle çocuklukta aşırı hayvansal protein tüketimi, bizi bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına yakalanma riskiyle karşı karşıya bırakır. Etin sindirimi, çocuğun kanından çok miktarda vitamin ve iz elementin çekilmesini gerektirir. Bu maddelerin kanda tüketilmesi ise gizli kansızlık ve kan hastalıklarına yol açar. Alerjiler, egzamalar ve diğer çocukluk çağı hastalıklarının genellikle ebeveynlerinizin iyi niyetli bakımlarının sonucu olmaları bir kara mizah konusudur. Bütün bu tehlikelerden habersiz ebeveynler, çocuklarının beslenme rejiminde çok fazla et bulundurmakla, çocukların sağlıklarının tahrip olmasına neden olabilirler. 

Doğu felsefesi bize her besinin doğduğu yer ve gelişimi hakkında (yetiştiği iklim, ne kadar Güneş ve Ay ışığına maruz kaldığı vb) bilgi içerdiğini öğretir. Etin içinde ne türlü bilgiler bulunabilir? Sürülerin çayırlarda otladıkları günler çok uzaklarda kaldı. Artık sığırlar hayatları boyunca gün ışığı ve temiz havadan yoksun kalarak yetiştiriliyor. Taze, sulu otlarla değil, hormonlar ve çeşitli sentetik besinlerle besleniyorlar. 

Şekilsiz bir et parçası satın aldığımız zaman, onun bir zamanlar sevilesi bir hayvanın olduğunu ve bu hayvanın kesilerek öldürüldüğünü düşünmüyoruz. Hayvanların son anlarında öldürüleceklerini anlamadıklarını sanmak yanlış bir düşünce olur. Aksine, çok açık bir şekilde bunu hissederler. Saldırganlıkla karşı karşıya kalan ve korkuyla güdülenen bir hayvanın bedeni, öldürülürken büyük miktarda zehirli hormonlar salgılar ve daha sonra biz afiyetle bifteklerimizi yerken, bu zehirleri tüketiriz. Çocukların ve yetişkinlerin gittikçe daha saldırgan ve öfkeli olmalarına şaşmamak gerekir. Saldırganlık her zaman saldırganlık doğurur, bu gerçek bizleri yüksek et tüketimi ile de teyit edilmiştir. 

Kaynak: "150 yıl yaşayabilirsiniz"- Prof. Mikhail TOMBAK'ın kitabından 

12 Haziran 2020 Cuma

GAPS BAĞIRSAK VE PSİKOLOJİ SENDROMU

İYİLEŞTİRİLEN HASTALIKLAR:
- Otizm
- Dispraksi
- D.E.B
- Disleksi
- D.E.H.B
- Depresyon
- Şizofreni
- Kanser
- Epilepsi

DOĞAL TEDAVİ LİSTESİ

İzin Verilen Yiyecekler
- Ananas(taze)
- Anona Meyvesi (Hint ayvası)
- Armut
- Arnavut biberi
- Asago peyniri
- Av etleri (taze veya dondurulmuş)
- Avokado (avokado yağı dahil)
- Badem (katkısız badem ezmesi ve badem yağı dahil)
- Baharatlar (karışım olmayan, katkısız)
- Bal (doğal olmalı)
- Bal kabağı
- Balık (taze veya dondurulmuş, kendi yağı veya yağda konserve)
- Bezelye (ayıklanıp kurutulmuş veya taze)
- Bıldırcın (taze veya dondurulmuş)
- Biber, kuru (karabiber, beyaz toz biber ve kırmızı biber, çekilmiş veya taneli)
- Biber taze (yeşil, sarı, kırmızı, turuncu)
- Bitki çayları (doğal, taze olmalı, poşet olmamalı)
- Brezilya cevizi 
- Brie peyniri
- Brokoli
- Brüksel lahanası
- Camabert peyniri
- Ceviz
- Cin (ara sıra)
- Colby peyniri (çedar benzeri bir Amerikan peyniri)
- Çay, açık ve taze (poşet olmamalı)
- Çedar peyniri
- Çin lahanası
- Dana/sığır eti (taze veya dondurulmuş)
- Deniz otları (taze veya dondurulmuş)
- Dereotu
- Domates
- Domates püresi (tuz dışında katkı içermemeli)
- Domates suyu (tuz dışında katkı içermemeli)
- Domuz eti (taze veya dondurulmuş)
- Dutsu meyveleri (hepsi)
- Elma
- Enginar
- Erik (taze veya katkısız kurutulmuş)
- Etler (taze veya dondurulmuş)
- Fasulyeler- yeşil/çalı fasulye, kuru fasulye, lima fasulyesi (uygun pişirilmiş)
- Fındık
- Fıstık
- Fıstık ezmesi (katkısız)
- Greyfurt
- Hardal tohumu, saf tozu ve gurme tipleri (izin verilmeyen gıdalar içermemeli)
- Havarti peyniri
- Havuç
- Hindi eti (taze veya dondurulmuş)
- Hindistan cevizi (taze veya kurutulmuş, katkısız)
- Hindistan cevizi sütü veya yağı
- Hollanda peyniri (Edam peyniri)
- Hurma, taze veya katkısız kurutulmuş (şurupsuz)
- Ispanak
- Istakoz (taze veya dondurulmuş)
- İsveç peyniri
- Kabak
- Kabuklu deniz ürünleri (taze veya dondurulmuş)
- Kabuklu yemişler, taze olan tüm çeşitleri (kabuklanmış, tuzlanmış, kaplanmış olmamalı)
- Kabuklu yemiş unu veya öğütülmüş kabuklu yemiş ( genellikle çekilmiş, beyazlaştırılmış badem)
- Kahve, açık ve taze yapılmış filtre kahve (hazır granül kahve olmamalı)
- Kaju fıstığı (sadece taze)
- Kamkat
- Kapari
- Karalahana
- Karnibahar
- Karpuz
- Kavun
- Kayısı (taze veya katkısız kurutulmuş)
- Kaz eti (taze veya dondurulmuş)
- Kereviz
- Kıvırcık lahana
- Kiraz
- Kişniş
- Kivi
- Konserve balık (yağda veya suda)
- Kurutulmuş meyveler (şekersiz, katkısız)
- Kuşkonmaz
- Kuzu eti (taze veya dondurulmuş)
- Kümes hayvanlarının eti (taze veya dondurulmuş)
- Lahana
- Limburger peyniri
- Limon
- Limon tuzu
- Mandalina
- Mango
- Mantar
- Marul (her çeşidi)
- Maydanoz
- Mercimek
- Meyve ve sebze suları (sadece izin verilen meyve sebzelerden, taze sıkılmış)
- Misket limonu
- Monterey (Jack) peyniri
- Muenster peyniri
- Muskat
- Muz (üzerinde kahve rengi lekeli olan, olgun)
- Nektarin
- Otlar (taze veya katkısız kurutulmuş)
- Ördek eti (taze veya dondurulmuş)
- Pancar veya pancar sapı
- Papaya
- Permesan peyniri
- Patlıcan
- Peynir (tüm doğal Türk peynirleri yenebilir)
- Pikan cevizi
- Port du Salut peyniri
- Portakal
- Ravent
- Rokfor peyniri
- Sade yağ (ev yapımı)
- Salatalık
- Sarımsak
- Satsuma
- Scotch viski (ara sıra)
- Selülöz (besin desteği olarak)
- Sirke, elma sirkesi veya beayz sirke (alerji olmadığından emin olun)
- Soğan
- Su teresi
- Şalgam
- Şarap (sek, beyaz veya kırmızı)
- Şeftali
- Tarçın
- Tavuk eti (taze veya dondurulmuş)
- Tereyağı
- Turp çeşitleri
- Turşu (şeker ve izin verilmeyen gıdalar içermemeli)
- Üzüm (taze veya katkısız kurutulmuş)
- Votka (nadiren)
- Yoğurt (ev yapımı)
- Yumurta (organik, taze)
- Zencefil kökü (taze)
- Zeytin (şeker katılmadan salamura edilmiş, izin verilmeyen gıdaları içermemeli)
- Zeytinyağı (soğuk pres sızma)

İzin Verilmeyen Yiyecekler
- Agar agar (deniz yosunu)
- Agave şurubu
- Aloe vera (sindirim sorunları ortadan kalktıktan sonra listenize ekleyebilirsiniz)
- Amarant
- Ararot
- Arı poleni
- Arpa
- Asesülfam
- Aspartam
- Bakla
- Balık (salamura, füme, tuzlanmış, pane ve soslu konserveler)
- Balsamik sirke
- Bamya
- Beyaz peynir
- Bira
- Börülce, kuru
- Brendi
- Buğday rüşeymi
- Buğday unu
- Bulgur
- Bulyon et suları
- Çavdar
- Çay (poşet)
- Çikolata
- Darı
- Dondurma (ticari)
- Dulavrat otu kökü
- Ekmem mayası
- Ekşi krema (ticari)
- Enerji içecekleri
- Etler (işlenmiş, füme, konserve ve tuzlanmış)
- Fasulye unu ve filizi
- FOS (fruktooligosakkaridler)
- Fransız keçi peyniri (Chevre)
- Fruktoz
- Gazlı içecekler
- Geven onu 
- Gevrekler (tüm kahvaltılık gevrekler)
- Gjetos peyniri 
- Glikoz
- Gravyer peyniri
- Hindiba kökü
- Hint irmiği
- Hint yer elması
- İrmik
- Jambon
- Jöle
- Kabartma tozu (saf bikarbonat hariç tüm hamur kabartıcılar)
- Kahve (hazır granül kahve)
- Kakao tozu
- Karabuğday
- Karragenan
- Kavuzlu buğday
- Keçiboynuzu
- Kestane ve kestane unu
- Ketçap (ticari)
- Kızartma yağları
- Krem peynir
- Krema
- Kuru yemişler (tuzlanmış, kavrulmuş, kaplanmış olanlar)
- Kuskus
- Laktoz
- Likörler
- Makarna (her cinsi)
- Margarinler ve tereyağ benzeri
- Maş fasulyesi
- Meyve ve sebze suları (ticari/hazır olanlar)
- Meyveler (konserve olanlar)
- Mısır
- Mısır nişastası ve mısır şurubu
- Mozzarella peyniri
- Nişasta
- Nohut
- Pamuk çekirdeği
- Patates  (beyaz ve tatlı)
- Pektin
- Peynrialtı suyu (toz veya sıvı olan, ticari)
- Peynirler (işlenmiş v sümerlik peynirler)
- Pirinç
- Quinoa
- Reçeller
- Ricotta peyniri
- Sakarin
- Sakız
- Sebzeler (konserve olanlar)
- Selüloz sakızı 
- Sherry İspanyol şarabı
- Sosis/sucuk (katkı maddeleri hazır olanlar)
- Soya 
- Süt (hayvan sütü, soya sütü, pirinç sütü, konserve Hindistan cevizi sütü)
- Süt (kurutulmuş)
- Süt asidi
- Şeker kamışı
- Şeker veya sakaroz (her türlü)
- Tahıllar (hepsi)
- Tapyoka
- Tritikale unu
- Un (tahıllardan üretilmiş)
- Yaban havucu
- Yer elması
- Yoğurt (ticari)
- Yosunlar
- Yulaf 

NOT: Liste GAPS Bağırsak ve Psikoloji kitabından alınmıştır
Uzm. Dr. Natasha Campbell- Mc Bride- Nöroloji ve Beslenme Doktoru




23 Eylül 2019 Pazartesi

DOĞMAMIŞ ÇOCUĞUNUZLA BAĞINIZI ÖZGÜRLEŞTİRME MEDİTASYONU

Önce okuyun sonra burnunuzdan nefesinizi alıp ağızdan verin ve yavaşça gözlerinizi kapatın.

Burnunuzdan nefes alıp verin ve hamile olduğunuz zamana gidin... elinizi karnınıza koyun ve bebeğinizle iletişime geçin... Onu karnınızda büyütün ve doğmasını sağlayın...kız mı oğlan mı?...Yavaşça onu büyütün ve büyürken onu gözlemleyin... kaç yaşına geldi ve nasıl giyimli...onunla zaman geçirin... oyun parklarına gidin...sevdiğiniz şeyleri ona anlatın... babasıyla ve ailenizle onu tanıştırın...hatta ondan sonra kardeşleri doğduysa onlarla tanıştırın onu...ondan neden vazgetiğinizi veya vazgeçmek zorunda kaldığınızı anlatın...özür dileyin...ve sarılın...(ağlamaklı olabilirsiniz, özgür olun, göz yaşlarınız duygusal bağlardır)...büyümüş halini görün ve doğsaydı ne olmak isterdi ona sorun...

Yeterince zaman geçirdiğinizi hissediyorsanız artık ayrılma zamanı...ayrılırken iki göğüs arasında ağrı veya acı hissedebilirsiniz...burnunuzdan derin nefes alıp ağızdan verin...sarılın doğmamış çocuğunuza ve vedalaşın...babasıyla birlikte gidişini görün ve kendinizi affedin...ona yaşam hakkı veremediğiniz için kendinizi affedin...gözleriniz kapalı kalsın ve birkaç dakika kendinizle zaman geçirin...bedeninizi gözlemleyin, doğmamış bebeğinizden kalan bir hasar olup olmadığına bakın...varsa...orasını düşünce gücünüzle onarın...kendinize sevdiğiniz bir şarkı mırıldanın ve isterseniz uykuya dalın.

(Uyku en hızlı hücre iyileştiricidir)
Sevgiler Nermin DOĞRUOĞLU


21 Eylül 2019 Cumartesi

KADIN ENERJİ TAŞIYICIDIR

KADIN ENERJİ TAŞIYICIDIR

Bir kadın rahmi sayesinde atalarından gelen enerjiyi taşır ve doğacak çocuklarına aynı enerjiyi aktarır. Buraya kadar bunu biliyoruz.

Şimdi başka bir konuya değinip, bir genetik araştırmacının bulgar sitede okuduğum bir makaleyi size aktaracam.

Bir kadın kaç kişiyle ilişkiye girerse girsin cinsellik yaşadığı her erkeğin enerjisi rahimde kalır, hamile kalıpta kürtajla aldırdığı bebeğinin enerjisi de kendi etrafında kalır ve o bebek doğmuş gibi anneyle bağlantılı yaşar.

Bulgar kadının anlatıyor: Genç yaşımda bir kürtajım oldu ve oğlan olduğunu hissediyordum ama aldırmak zorunda kalmıştım. Daha sonradan evlenip hamile kalıyor ve kız çocuğu dünyaya geliyor, kız İndigo(hisleri çok güçlü ve çevredeki enerjileri doğal bir şekilde okuyabilir.)

Kız 3-4 yaşlarına geldiğinde abisini soruyor, anne öyle birşeyin olmadığını söylese de kız abisiyle iletişimde olduğunu ama neden göremediğini anneye tekrar soruyor ve anne genç yaşındaki kürtajını hatırlıyor. Ancak kız çocuğu 15 yaşına geldiğinde anne kürtajını kızına açıklayabiliyor.

Çocuklar ilk doğduklarında eterik dünya ile hala bağlantıda olur ve bizim etrafımızda artık göremediğimiz her şeyi görür; 5 yaşına kadar bu devam eder ve 7 ye doğru kapatmaya başlar.

(Burada artık ben ekleme yapıyorum)
Günümüzde pek çok kadın bir nedenden dolayı kürtaj yapmak veya çocuğunu düşürüyor, eğer bununla ilgili bir astral çalışma veya Regresyon terapisi yapılmadığı sürece bağlar anne çocuk arasında sonsuza dek kalır ve Ruh bedeni terk ettiğinde dosyasına kaydolur. Bir başka yaşamda aynı ruh ile anlaşma yapıp doğurabilir. Bu da Sistem tarafından izin verilirse.

Yıllar önce bir tanıdığım hamile kalmıştı ve hazır değildi doğurmaya, biz de Regresyon terapisiyle ruhu anne olmak isteyen bir yakın arkadaşına transfer ettik ve bıraktık.
Sonuç çok şaşırtıcıydı, arkadaşı 15 gün sonra hamile kaldı ve kız doğurdu. Daha da ilginçi şu oldu: kız 3-4 yaşlarına geldiğinde kürtaj yapan kadını her gördüğünde sen benim annemsin diye hitap etmiş, bana konuyu anlattığında bende şaşırıyordum.

Enerjiler asla kaybolmaz ama yapacağımız Affetme ve Özgürleştirme çalışmalarıyla bağlar çozülüp her ruhun kendi tekamülünü yaşamasına izin veririz. Kimse kimseye sonsuza dek bağlı kalamaz ve her ruh özgürdür, özgür seçimleri vardır.

Bir sonraki yazım sizin de bebeğiniz kürtaj veya düşük olduysa onunla ilgili bir meditasyon olacak.
Sevgiler Nermin DOĞRUOĞLU


8 Eylül 2019 Pazar

SAFRA KESESİ

Karaciğer bölgesinde bulunan küçük yeşil bir organdır. Bedenin sadece sağ tarafında bulunur. Safra Kesesi sorunları Karaciğer öncesi "kızgınlık, inisiyatif alamamak, karar verememek, yanlış karar vermek ve seçimleri görememekten" kaynaklanır. Sinir Sistemiyle bağlantılıdır ve etkilediği diğer organlar: Mide ve İdrar Torbasını. Safra Kesesini iyileştiren tek renk: fıstık yeşili veya açık yeşildir. Eğer bu rengi çok kullanıyor ve ihtiyaç duyuyorsanız Safra Kesenize dikkat edin. Safra Kesesi fizyolojik olarak getirdiği rahatsızlıklar: Boyun problemleri, tüm göz problemleri, ishal, tek taraflı baş ağrısı, kürek kemiği civarlarında ağrı, migren, bacakların yandan aşağı doğru inen bölgesinde oluşan rahatsızlıklar ve ayaklarda küçük parmağın yanındaki parmakta sorunlar.

Zayıf olduğu saat gündüz 11:00- 13:00; güçlü olduğu saat 23:00-01:00 arasındadır. Yani kalp meridyeni ile zıt saatleri vardır. Kalbin güçlü olduğu 11:00- 13:00 ve zayıf olduğu 23:00-01:00 saatleridir. Gece yaşanan kalp problemlerinde Safra Kesesi güçlendirilmelidir.

Güçlendirme noktaları(benim kullandığım): Gözlerin dış bitiş noktaları ve bacakların yan taraflarına vuruşlar yapmak. Refleksoloji yaparken ise ayak parmaklarında küçük parmağın yan parmağını hafif bir şekilde daha çok ovmak.

Safra Kesesi iyileştirilmediği sürece birçok organa etki edecektir, bir sonraki zarar görecek organ ise Karaciğerdir. Besin temizliği uyguladığınızda en az 6 ay hücrenin yenilenmesi için uygulamalısınız.
İyileşme çalışmaları sırasında burundan nefes alıp ağızdan vermek tüm bastırılmış duyguları ve hatta aileden gelen genetik Safra Kesesinde bulunan duyguları da aktive eder ve özgürleştirir.

26 Temmuz 2019 Cuma

BİLİNCİNİZ NEYİ DEĞİŞTİRMEK İSTİYOR?



Siz zannediyor musunuz ki yaşadığınız her şey sadece sizin bu yaşamınızdan, aile travmalarından veya karmalarınızdan.
Doğmadan önce siz aynı zamanda bu enerjiyi kabul edip çözmek için kontrat imzaladınız.
Tüm enerjileri çözerken kendi bireysel gücünüzü/potansiyellerinizi ortaya koydukça gelişmeyi ve dönüşmeyi göze aldınız.
Düşünsenize 10 yıl önceki bilincinizle aynı düşünebiliyor musunuz?
Tabi ki hayır.
Ya 10 yıl önce şu andaki bilincinizde olsaydınız nasıl bir hayatınız olurdu?
Olasılıklar...
Yaşam bir ilüzüyonken sizin seçimleriniz nerede kalıyor?
Bilincinizde!
Bilinciniz neyi değiştirmeye karar veriyor?
Hayatınızdaki "olasılıklar" neler?
Siz bunlara gerçekten hazır mısınız?
Yaşamınızdaki olasılıklara kapılarınızı açın, işte o zaman cennet içinizden dışınıza akar.

BİR DALAĞIN ACI HİKAYESİ (Regresyon hikayesi)

Yaptığımız Regresyon seansından çok ilginç bir hikaye, benim bile asla aklıma gelmez, fakat çok şaşırtıcı. Neyse hikayeye döneğim.
Danışanım 2 ci seansta bir konu üzerine çalışmayı niyet ediyoruz ve Beden bizi başka bir konuya yönlendirdi. Dalak problemine.
Danışanımın yıllardan beri iyileşmeyen dalak sorunu.
Yıllar önce gemilerde çalışan genç bir kuzeni yıllık izne geliyor ve tüm aile akraba herkesi sabah kahvaltısına davet ediyor, herkes mutlu ama kuzeni mutsuz, danışanım bunu fark ediyor fakat anlam veremiyor ve içinden "herhalde bizden uzakta olduğu içindir" diye düşünüyor.
Kahvaltı faslı sonrası danışanım ailesiyle tatile gidiyor ve denize girdiğinde deniz suyu onu elektrik çarpar gibi çarpıyor ve korkup dışarıya kaçıyor. İlk defa böyle yaşadığı için ne olduğunu anlam veremiyor. Aradan birkaç dakika sonra yine denize girmeye çalışıyor bu sefer deniz sakin ve rahatça yüzüyor, ama o saate de üşüme ve ürperme geliyor üzerine.
Aradan 1 saat geçiyor ve kuzenin vefatın haberi geliyor ve şok oluyor. Kuzeni gemide intihar etmişti ve intihar enerjisini danışanım denize girdiğinde elektrik çarpması olarak yaşamıştı.
Seansta aniden kuzeni beliriverdi gözün önünde son kahvaltı günündeki yüzüyle ve danışanıma ne kadar mutsuz olduğunu anlatmak istiyordu. Danışanımın yoğun duygusal boşalma sonucunda dalağı yavaş yavaş rahatlamaya geçiyordu.
Kuzeninin intiharı danışanımın dalağını etkilemişti. Seans bitiminde dalak tamamen ağrı ve acıdan özgürleşmişti.
Hayatımızda aniden ve beklenmedik bir şekilde vefat eden veya ölümle çıkan insanlardan dolayı hayatta kalanlarda ya Dalak sorunu ya da Panik Atak sorunu olur.
Dalak sorunu olduğunda "şeker" hastalığını oluşturur.
Regresyon seaslarıyla çözemeyeceğimiz rahatsızlık veya duygusal hikaye yoktur, yeter ki sabırlı ve zamana bırakalım. Bazen bir konu tek seansta çözülebiliyor, bazen ise en fazla 4 seans.
Ben işimi yaparken çıkan değişik hikayelerden dolayı çok zevk alıyorum, sizde benimle kendi duygusal hikayelerinizi öğrenmek isterseniz çok mutlu olurum.

4 Kasım 2018 Pazar

DÖNÜŞÜMÜN ACISI

Bazen daha iyisini istediğinizde hayatınızı cehenneme çevirebilecek durum yaşanabilir, öyle zor dönemler yaşarsınız ki, daha iyisini istediğinize isyan bile edebilirsiniz.
Fakat durum sizin de sandığınız gibi olmayabilir; alışkanlıklarınız, çevreniz, eski bilgileriniz yenilenmek için sizden "kopmak" zorunda, kısacası yeni güzellikler için boşluk yaratılmak üzere. Eski sizdeyken yenisine yer yoktur, bir şekilde sistem sizde yer ayarlıyor.
Eski bildiğinizden kopmak, yeni bilinmeyene yolculuk çok korkutur insanı. Fakat çok da gereklidir, Dünya değişirken, daha iyiye doğru giderken siz ne kadar çok geride kalırsanız daha çok acı çeker ve mutsuzluk sizin en yakın arkadaşınız oluverir.
O yüzden daha iyisini istemekten, geçici acı çekmekten korkmadan, cesurca kabul edip yeniliğe yaşayın.
Buna nasıl başlamalısınız?
Kendinizi sorgulayın, "Hayatınızda eskiyip işinize yaramayan ne var?" ve çıkartın, kendinizden kopartın, göreceksiniz daha iyisi değil, mucizeler sizi bulacaktır. 

23 Ekim 2018 Salı

RUHUN YASALARI- DAN MİLLMAN

Çoğunun Tanrı dediği bir Gizem var; Evrensel Sevgi, Yasalar Sistemi ve Büyük Oluşum denilen Gizem. Oluşum, her birimizde Kendini ifade ediyor. Oluşum mükemmel işliyor. Yaşam yolculuğumuzun bu temel gerçeğini keşfettiğimizde adımımızı nereye atarsak atalım, yol daima ayağımızın altında belirir. 

BİRİNCİ YASA- DENGE YASASI: ORTA YOLU BULMAK
Nasıl yerçekimi evreni bir arada tutan bir yapıştırıcı ise, denge de evrenin sırlarının kapısını açan anahtardır. Denge, beden, zihin ve duygularımız, varlığımızm her boyutu için geçerlidir. Yaptığımız her şeyde, az ya da çok yaptığımızı bize hatırlatır. Yaşam sarkacımız ya da alışkanlıklarımız en uçlara gittiğinde, diğer uca gitmemiz de kaçınılmazdır. 

Dürüst bir yanıt iyi bir başlangıç noktasıdır.
Bir an için insan yaşamının doğal düzeni içinde dengenin önemini düşün, Biz dengenin ürünleriyiz. Bir balık gibi iyi yüzemiyoruz, çitalar kadar hızlı koşamıyoruz, goriller kadar ağır kaldıramıyoruz ama bunların hepsini dengeli bir şekilde yapabiliyoruz. Her insan bedeni içsel dengenin, içsel barışın özlemini duyar ve bu dengeyle en sağlıklı yaşamı sürdürebilir. Şu anda içinde bu dengeyi hissedebiliyor musun?  Dinginlik duygusunu bir referans noktası olarak al; bu senin günlük yaşamındaki dengesizliklerinin farkındalığını artıracak ve dengesizliğe toleransını azaltacaktır. Gevşemenin nasıl bir duygu olduğunu bilmeyen gergin insanlara 'gevşe' denildiğinde gevşeyemeyeceklerdir. Ama bir kez olsun derin gevşeme yaşadıklarında bir referans noktası oluşur. Ondan sonda gergin olduklarını daha kolay anlayabilirler ve gerginliklerinden kurtulmak için ne yapacaklarını bilirler. Sen de gerçek dengenin nasıl hissedildiğini bildiğinde hayatının her alanında nerelerde dengesiz olduğunun farkında olmaya başlarsın. Bu sana içindeki denge merkezine dönmek için otomatik sinyal olarak hizmet eder. Denge yasasını dengesizliklerinin farkında olarak uygularsın. Çok basit ama her zaman kolay değil. Çünkü alışkın olduğun fiziksel ve duygusal dengesizlik ne kadar uçta olursa olsun sana normal gelecektir. Çoğu insanın 'nevroz' dediği şey bir düşüncenin, duygunun, dürtünün ve davranışın dengesizliği ve abartılmış halidir. Bu yüzden gerçek dengeye ulaşmak başlangıçta gerçek dışı ya da garip gelebilir. İçindeki o dingin göle o sakin göle dön. Bak. Dinle! Beslenme, egzersiz, iş ve iletişim alanlarında çok fazla ya da çok az yaparsan bedeninde dalgalar oluşur. Yaşamında ya da bedeninde oluşan bu dalgalara dikkat et. 
Çoğu insan 'Ben-merkez'li olmakla 'bencilliği' karıştırıyor. Ama bir kez kendi dengeni bulduğunda iç huzurunu ve gerçek gücünü de bulacaksın. Bu da yaşamında ve dünyada gerçek bir farklılık yaratacaktır.

Arzular ve bağımlılıklar seni ileriye çeker. Korku, kaçış ve tepkisellikler ise geriye" dedi. "Her türlü uçlar, hatta herhangi bir konuda katı bir tutum dengeni bozar ve konuyu her açıdan görmeni engeller. 
Anlıyor musun?
Dengesiz olduğun zaman bunun sana normal geleceğini söylemiştim. Bu yüzden bildiğin hataları tekrar etmeye devam ediyorsun. Dengeyi bulmak için en hızlı yol, özellikle bildiğin alışık olduğun yolun tam zıddını yapmaktır. Örneğin; insanların seni anlayabilmeleri için çok hızlı ya da çok yavaş konuşuyorsan özellikle sana çok hızlı ya da çok yavaş gelen tonla konuş. Her zaman yaptığın şeye alışık olduğun için, sana normal gelen bu olduğu için davranışını değiştirmeye çalışsan da yine yeterince düzeltemedin. Bu nedenle alışkanlıkları değiştirmek zor gelir. Bu nedenle çoğu insan çok yavaş öğrenir. Bu kez cesur ol. Kimse sana hayatını zorlaştır demedi. Eğer çok uzakta olduğunu düşünüyorsan ... yakınlaş !  
Denge nefesle başlar. Nefes almak ve vermek yaşamın primal ritmidir. Nefes alarak ilham ve enerji dolarsın, Nefes verirken rahatlarsın. Her Nefes bir doğum ve bir ölümdür. Nefes ritminin nasıl ve ne zaman dengesiz olduğuna dikkat et. Duygularının da Nefesinle paralellik gösterdiğinin farkında olacaksın. Kızgınlık hissettiğinde bu duygunu olduğu gibi kabul et ve Nefesini dengele. Acı hissettiğinde acını kucakla ve Nefesini dengele. Korku hissettiğinde korkuna saygı göster ve derin Nefes alarak nefesini dengele. Nefes verdiğinde veriyorsun, aldığında alıyorsun. Eğer verdiğinden daha çok alıyorsan karşılık verme ihtiyacının dengesizliğini ve ilişkilerin bir türlü tamamlanmadığını hissedersin. Eğer verdiğin aldığından daha fazlaysa kendini tükenmiş hissedersin ve bir süre sonra verecek bir şeyin kalmaz.

İKİNCİ YASA- SEÇİMLER YASASI: GÜCÜMÜZE YENİDEN SAHİP ÇIKMAK
Özgür iradenin sorumluluğu hem yıkıcı hem yapıcıdır. Seçimin gücüdür bu. Geleceğimizi büyük ölçüde belirleyen şimdi yaptığımız seçimlerdir. Koşullarımızı her zaman kontrol edemeyiz ama tepkilerimizi seçebiliriz. Seçim gücümüze sahip çıktığımızda dünyada dolu dolu yaşama cesaretini de buluruz. Dışsal güçler ya da idealler ne olursa olsun herhangi bir An’da yolunu değiştirme ve Seçme gücünün farkında olmak denizin derinliklerinden suyun üzerine çıkarak Nefes almaya benzer. An’daki durumuna kıyasla görebildiğin alternatif seçimler seni sarhoş edebilir. Hayatında sana zor gelen, kendini çaresiz hissettiğin ilişkilerin kariyerini ya da herhangi bir şeyi değiştirmek bazen kolay bir yol olarak da görünebilir. Yeni Seçimlerin bazıları uygun hatta gecikmiş de olabilir ama Seçim sorumluluğu da beraberinde getirir. Kendini ifadede etkin ve bilinçli bir sorumluluğu da üstlendiğinde seçimin Şimdi olduğundan daha doyumlu ve gerçek bir seçim olur, kaçış değil. Seçim yasasına uyduğunda yaşamını yaratmak için daha net kararların olur. O zaman acaba doğru mu yapıyorum? Doğru kişiyle mi beraberim? Doğru iş'te mi çalışıyorum? Diye şüpheye düşmezsin. Her gününü dolu dolu seçerek en Yüksek üretkenlikle yaşarsın.


ÜÇÜNCÜ YASA- SÜREÇ YASASI : HAYATI ADIM ADIM YAŞAMAK
Süreç, her seyahatin küçük adımlarıdır. Adım adım her amaca ulaşılır. Süreç, zamanı aşar, sabrı öğretir, dikkatli bir hazırlanmanın sağlam temelini oluşturur. Ve ortaya çıkmayı bekleyen potansiyelimize güvenmeyi sağlar. Kalıcı değişim birkaç dramatik An içinde değil, saat be saat, gün be gün oluşur. Zaman geçtikçe her süreç onarımı da gerektirir. Mutluluğa giden yol daima Onarım altındadır. Doğruyu bulana kadar adım adım hayatı yaşa. Daha sonra yapabileceğin şeyleri bir kenara ayır. Sabır ve disiplin güç birliği yaptığında amacını gerçekleştirecek gayreti de göstermek kolaylaşır. Coşkulu ve istekli olmak hızını belirler ama seni amacına ulaştıran şey gösterdiğin gayrettir. Ödül yalnızca sürecin sonunda bekleyen değildir, sürecin kendisi de Ödüldür.
Bir amaca ulaştığında başka bir amaç yaratırsın, yolculuk asla bitmez.



DÖRDÜNCÜ YASA- ŞİMDİ YASASI: AN’ DA YAŞAMAK
Zaman 'geçmiş'ten 'geleceğe' uzanan bir paradokstur. Zamanın gerçekliği yalnızca zihnimizdedir. Zaman kavramı düşüncenin, dilin ve toplumsa/ fikir birliğinin bir ürünüdür. İşte daha derin bir gerçek: Yalnızca bu an var. An’da yaşamak zihni aydınlatır. Seni endişelerinden özgürleştirir ve yeni bir yaşam biçimi doğurur. Düşüncelerin ne kadar gerçek ve zorunlu görünürse görünsün Şimdi yasasını devreye sokabilirsin. Kendine yalnızca Şimdinin var olduğunu, yalnızca Şimdinin gerçek olduğunu hatırlatabilirsin. Eğer her An’ın kutsallığını görerek her An’a gereken saygıyı gösterirsen içindeki kedi benliğine de saygı göstermiş olursun. İçindeki bilge her şeyin yolunda gittiğini biliyor. An’ı kucakla. Adım adım önündeki sorunların üstesinden gel. Zihnin nerelerde gezinirse gezinsin Bedenin daima şimdi ve buradadır. Aceleci davrandiğini hissettiğinde Şimdiki An’da dinlen. Derin bir Nefes al ve şimdi ve buraya dön.
(kedi'nin asıl anlamı-geçmişi unut, gelecek için endişelenme, An’da yaşa! Herhangi bir an’da kedi gördüğünüzde düşüncelerinizi kontrol edin)

BEŞİNCİ YASA- ŞEFKAT YASASI: İNSANLIĞIMIZIN UYANIŞI
Evren bizi yargılamaz; sadece sonuçları ve dersleri gösterir. Neden- sonuç yasasıyla bize öğrenme ve denge kurma olanaklarını sunar. Şefkat her birimizin o andaki inanç ve kapasite sınırlarımız içinde yapabildiğimizin en iyisini yaptığımızın anlayışını kazanmaktır. Şefkat yasası sınırlı perspektifimizi Sevgiyle aşmamızı gerektiriyor. Bu başa kaldıracağımızdan fazlası olabilir. Sabırlı ve sevecen ol. Her birimizin zihnimizde ve yüreğimizde kabaran olumlu ve olumsuz düşüncelerimiz ve duygularımız var, Ermiş olmak zorunda değilsin. Ama olumsuz düşünceler inanmak ya da tepki göstermek yerine Şefkatin Sevgi ve anlayış suyuyla onları yıkanmasına izin ver. İhtiyaç duyduğun an’da böyle bir şefkati hissedebilmek için arkadaşının, sevgilinin, düşmanın ayaklarının dibinde öldüğünü düşün. Tıpkı bir gün Ruhun ayaklarının dibinde senin uzanacağı gibi. O zaman farklı bakacaksın her şeye, çünkü ölüm eşsiz bir eşitleyicidir. Her birimiz bu dünyayı terk edecek ve sevdiklerimizi geride bırakacağız. Her birimizin umutları ve umutsuzlukları var, her birimizin rüyaları var ve kayıpları var. Hepimiz nedeni bilmeksizin Yaşam denilen gizeminde yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

ALTINCI YASA- GÜVEN YASASI- RUHA GÜVENMEK
Güven, evrensel bilinçle doğrudan bağlantımızdır. Güven işittiğimizden, okuduğumuzdan, öğrendiğimizden daha fazlasını bildiğimizi bize hatırlatır. Hepimizin içinde olan Evrensel Ruhun bilgeliğini, sevgisini hissetmek için görmemiz, dinlememiz ve güvenmemiz yeterlidir.  

Sabah güneşiyle açan çiçekler insana Güven Yasasını hatırlatıyor". Güven dışsal bir Tann'ya inanmayı gerektirmiyor. Çiçeklere inan yeter. Ama çiçeklerin hazzına varan biri Tann'yı da hisseder. Bir inanç olarak değil, mucizenin ve gizemin sarhoşluk duygusu gibi. Güven Yasası senin ve her şeyin içinde varolan sevgiye ve zekaya güvenme duygusudur. Güven kör değildir. Hepimiz dürüst olmayan ve tehlikeli insanları tanıyoruz. Bu yüzden ihtiyatlı ve güçlü olmak zorundayız. Bir Arap bilgesinin dediği gibi 'Tanrı 'ya güven ama eşeğini sağlam kazığa bağla. Güven Yasasını uygulamak için herkesin doğruyu yapacağına güvenmen gerekmiyor. Bu yasanın daha geniş bir anlamı var: Güven, Ruhun her birimiz, her kişi ve her koşul aracılığıyla kendisini ifade ettiğini bilmek demektir. Güven aynı zamanda görünen ne olursa olsun daha iyiye doğru hizmet edildiğinin farkındalığıdır. "Güven insanın atabileceği en büyük adım ve kaldırabileceği en büyük esnekliktir. Ne olursa olsun devam etmeniz gerekiyor. "Güven Yasasını uygulamak için inanman gerekmiyor Gezgin. Ama yaşamını bunu biliyormuş gibi yaşamana rehberlik ediyor. Bu yasanın ışığı altında yaşamını sürdürdüğünde algılamalarında ve deneyimlerinde büyük farklılıklar oluşacaktır. Her zorluğa seni olgunlaştıran bir test olarak bakacaksın. Her zorlukta dersler ve olanaklar bulacaksın.

Güveni, mantığa tercih etmemi mi?- "Güven mantığın zıddı değildir. Güven Yasasını uygulamak yaratıcı bir yaşam için en yapıcı, en pratik ve en mantıklı şeyleri yapmayı sağlar. Bir çiçeğin yapraklarına dokunarak "doğanın en hassas yaşam formlarından biri olan çiçek kısa ömürlüdür. Dikkatsiz bir ayak soğuk bir kış, seller gibi boşanan yağmur, hassas tomurcuk için yaşam-ölüm farkı demektir. Çiçeklerin bize güven konusunda öğretecekleri çok şey var. Kendi yaşamında güven bahçesini suladığın zaman tıpkı bu çiçek gibi yeniden açacaktır.

Güven sahip olduğun bir nesne değildir. O her şeyde kendini ifade eden, gözlerindeki ışığın ardındaki yaratıcılığın merkezinden yayılan, sevecen ve gizemli zekadır.
Günlük yaşamımda böylesine bir güveni nasıl hissedebiliriz?- "Öncelikle Ruhun konuştuğu yüreğinin sezgisel bilgeliğini dinle. Çoğu kişi bakış açılarını geçerli kılmak için öğretmenlere, kitaplara, bilim insanlarına, medyumlara, bir takım insanların yönlendirmelerine ihtiyaç duyuyor.
"Öğretmenlerin ve kitapların değeri vardır. Sana rehber olacak ve ilham verecek kaynak yaşamına değişik şekillerde girer. Ama hazinenin içinde olduğunu asla unutma; hiç kimse sana zaten sahip olmadığın bir şeyi veremez; ancak kendi içsel zenginliğinin kapısını açan anahtarın yerini gösterebilirler. Deneyimden konuşan insanları dinle. Nerede karşılaşırsan karşılaş bilgelikle kucaklaş. Ama her zaman yüreğinin bilgeliğiyle dışarıdan gelen rehberliği tart.
Güven her zaman doğru seçim yapmış olduğunu bilmektir! "Özgüven", doğal olarak kendi doğrudan deneyimlerinle gelişir; bedeninin güdülerine, yüreğinin sezgilerine, zihninin evrensel zekayla bağlantı kurma kapasitesine güvenmeyi öğrenirsin. Yüksek düşünceler, beyninden gelmez ama onun aracılığıyla gelir. Sen, dışsal bilgilerin yüklendiği bir bilgisayar değilsin; yaratıcılıkla kendisini ifade eden evrensel zekanın frekanslarını algılayan bir radyo gibisin. Yapman gereken şey dinlemek ve güvenmek. Güven emin olmadan yaşamaktır. Yaşam pusulanı hissetmek, yüreğinin bir lamba gibi karanlığı aydınlatmasına izin vermektir. Mutlak güven olmadıkça mutlak eminlik duygusu olamaz. Bu her şeyin senin istediğin gibi gideceği anlamına gelmiyor. Ya da ilahi adaletin seni her yaralandığında iyileştirme görevi üstleneceğini göstermiyor. Güzel ya da çirkin her şey bu hayatta olabilir. Küçük aklımız daima en büyük resmi göremez ve en büyük iyiliğimizin hangi yolla olacağını bilemez. Yaşamın karmaşa ve güvensizliği içinde tıpkı çiçek gibi güvenle yaşamayı öğrendiğinde zihninin algılayabileceğinin çok ötesinde Ruhun her yerde, her kişide, her şeyde ifade bulduğunu da görebileceksin.
Güven asla hata yapmamak ve her şeyin istediğin gibi gitmesi anlamına gelmiyor. Güven, esnek olmak, hata yapma riskini almak, hatalarından öğrenmektir. Bir başka deyişle, yaşam sürecine güvenmektir. Ruha bu şekilde güvendiğinde yaşam gücünle doğrudan iletişim içinde yaşamını sürdürüyor olacaksın.





YEDİNCİ YASA- BEKLENTİ YASASI: REALİTEMİZİ GENİŞLETMEK
Enerji düşünceyi takip eder. Hayal edebildiğimizin ötesine değil, ona doğru gideriz. İnandığımız, beklediğimiz, umut ettiğimiz şeyler deneyimlerimizi yaratır ve renklendirir. Mümkün olabileceğini gördüğümüz en derin inançlarımızı genişleterek Yaşam deneyimimizi değiştirebiliriz. Bu dünyada herhangi bir şey ortaya çıkmadan önce birinin düşüncesinde ya da hayalinde var olur. Düşüncelerin dünyayı gördüğün pencereleri renklendirir, inançların, deneyimlerinin yapı taşlarını oluşturur. Bir başka deyişle her olumlu düşünce bir dua dır ve her dua yanıt alır. Nereye bakmayı seçersen onu görürsün, nereye baktığın da, ne görmeyi beklediğine bağlı. Örneğin: insanlara güvenilmez diye bir inancın varsa, dünyayı bu inancının filtresinden görürsün ve inancını destekleyen birçok kanıt da bulursun. İnançların yaptığın seçimleri, gittiğin yönü, hatta arkadaş ve düşman seçimini ve kaderini etkiler. İnançların davranışlarını ve duygularını etkileyen içsel süreci harekete geçirir.
Eğer etrafındaki insanların seni seven kişiler olarak algılarsan kendini rahat hisseder ve enerji alanını genişletirsin. Enerjin ve davranışların insanları sana çeker. Bu beklentilerinin realiteni oluşturduğu yollardan biridir.
Bir şeye yüreğinden inandığında ve kesinlikle bilme duygusunu hissettiğinde o gerçekleşiyor. Günlük yaşamında zihninde pozitif imgeler, olumlu koşullar, başarılı sonuçlar yaratırsan bunlar derin Zihnin tarafından gerçek olarak algılanır ve derin zihnin bu deneyimler doğrultusunda hayatına benzer deneyimleri çeker. Beklenti yasası sana imgeleme ve yarattığın beklentilerle yaşamını şekillendirme gücünün kendi içinde olduğunu hatırlatır. Beklenti yasası eski inançlarımızı ve varsayımlarımızı gözden geçirmenin önemini vurgular. Ancak bunu yaparak bizi engelleyen inançlarımızı bilinçli olarak yenileriyle değiştirebiliriz. Beklenti yasası odaklandığın şeyin büyüdüğünü söyler, sorunlarla savaşmak, sorunlara odaklanmak demektir. Odaklandığın şey enerjiyi çeker, bu nedenle çözümlere odaklan, problemlere değil. Eski simyacılar gibi şüpheyi güvene, korkuyu cesarete dönüştürebilirsin. Yeni Beklentiler yeni Seçimleri getirir, olmak istediğin yeni beklentini düşle ve kesinlikle olacağını bil.


SEKİZİNCİ YASA- ONUR YASASI: GERÇEK DOĞRULARIMIZI YAŞAMAK
Onur, ruhsal yasalarla uyum içinde yaşamak ve davranmaktır. Koşullar bize ne kadar karşı olursa olsun, onurlu yaşamak, içsel gerçeğimizi bilmek, kabul etmek ve ifade etmektir. Başkalarına söylediklerimizle değil, davranışlarımızla ilham vermektir. Onur yasası koşullar ne olursa olsun kendi gerçeğin doğrultusunda yaşamaktır. Kimse seni görmese bile nasıl davrandığın hakkındadır. Onur bütünleşmek demektir, kendimizi bilmek ve kendimiz olmak demektir. Onurlu olduğumuzda davranışlarımız en yüksek amaçlarımızla uyum halindedir. Bedenimiz, zihnimiz, duygularımız ve davranışlarımız en yüksek amaçlarımızla uyum içindedir. Bütün parçaların toplamından daha büyüktür, en derin dürtülerimizi, değerlerimizi, amaçlarımızı anlayana kadar Onurdan bahsetmek anlamsızdır. Kim olduğumuzu sanmak ya da olmak istediğimiz gibi görünmeye çalışmak yerine, olduğumuzu kabul edene dek onurluymuş gibi görünürüz ama onurlu olamayız. Bir kez insan olduğunu kabullendiğinde Onurlu yaşam hiç de zor değildir. Onur mükemmel olmak ya da hata yapmadan yaşamak değildir, hepimiz hata yaparız. Sadece yapabildiğimizin en iyisini yaparız ve hatalarımızdan öğreniriz, bir daha ki sefere daha iyiyi yapabilmek için.


DOKUZUNCU YASA- EYLEM YASASI : YAŞAMI UYGULAMAK
Ne kadar hissedersek ya da bilirsek bilelim, potansiyelimiz ve yeteneklerimiz ne olursa olsun, yalnızca uygulamayla onları gerçekleştirebiliriz. Çoğumuz kendimizi adama, cesaret ve sevgi gibi kavramların ne olduğunu anlıyoruz. Ama ancak bunları uyguladığımızda ne olduklarını bilebiliriz. Yapmak, anlayışı getirir. Uygulamak bilgiyi bilgeliğe dönüştürür. Tırmanmayı göze alan zirvenin de hazzını yaşar, şüphe ve tembellik her yerde. Zihnimiz ve Bedenimiz bile tembel, düşünce ve fikirleri uygulamak enerji, özveri, cesaret ve yürek gerektiriyor, çünkü harekete geçmek Risk almaktır. Yaşamımızı ertelemek için sayısız mazeretlerimiz var, iyi niyet koltuğunda oturuyor ve başkalarının bir şeyler yapmalarını bekliyoruz, Eylem yasası aynı mesajı tekrar ve tekrar ediyor: yapabileceğinin en iyisini yapmak hiç yapmamaktan ve mazeret üretmekten iyidir. Eylem yasası bize cesaret, net bir amaç,kararlılık doğrultusunda tembelliğimizi ve sabırsızlığımızı aşmayı öğretiyor. Her durumda yüreğinin Bilge sesini dinle: ne zaman harekete geçmen, ne zaman sakin kalman gerektiğini duyacaksın.


ONUNCU YASA- DEĞİŞİM YASASI- DOĞANIN MÜZİĞİYLE DANS ETMEK
Doğanın ritmi, dönemleri, devreleri vardır. Mevsim dönemleri, yıldızların ritmi, gel git hareketlerinin devreleri gibi. Mevsimler birbirini itmez. Bulutlar gökyüzünde yarış etmez. Her şey kendi zamanında olur. Tıpkı yükselen ve alçalan okyanus dalgaları gibi. Dünya, değişimin müziğiyle dans ediyor. Mevsimler geçiyor, günler gecelere dönüşüyor. Her şey kendi döngüsünde gelişiyor, değişiyor, büyüyor, ortaya çıkıyor, kayboluyor, doğuyor, ölüyor, geliyor, gidiyor. Doğan batıyor, batan doğuyor. İşte bu Değişim yasası. Mevsimlerin sana öğreteceği çok şey var. Değişim rüzgarları yaşamını alt üst eden şiddetli bir fırtına olarak da, yanaklarını okşayan bir meltem olarak da gelebilir. Değişim sürekli olan tek şeydir ve değişimin kendine özgü yolu, kendine özgü zamanı vardır. Değişimin kendisi zor değildir. Güneşin doğuşu kadar doğal olur. Ama çoğumuz düzen ve kontrol duygusunu yaratabilmek için bildik yollar ararız. Bu yüzden değişimi arzularımız ve isteklerimize bağlı olarak şans ya da felaket olarak algılarız. Yağan yağmura çiftçiler hoş geldin derken, piknik yapanlar lanet okur. Değişim Yasası, tıpkı mevsimlerin değiştiği gibi bize değişmemizi hatırlatır. Hayatımızı eski alışkanlıklarla sürdürmek zorunda değiliz. Geleceğimiz geçmişin bir tekrarı olmamalı. Değişim bizi eninde sonunda daha büyük farkındalığa, bilince ve huzura doğru götürür. Dört mevsim bahçeyle uğraşmak, doğal yaşamdan alacağımız birçok dersi bize öğretir: tohumlar yalnızca kendi türlerini üretir, daima ne ekersen onu biçersin, ekinleri topladığında daima tohumların bir kısmını bir sonraki sezonda ekmek üzere ayırırsın, yeni bir sezonun başlaması için öncekinin tamamlanması gerekir, her tohumun büyümesi, değişmesi ve sonunda ölmesinin zamanı farklıdır, bol ürün almak için toprağı çapalamalısın. Yaşamlarımız da tohumlar ve sezonlar gibidir.

Hayatının her mevsiminin tadını çıkar. Sabırla toprağı hazırla, tohumları ek ve emek ver. Bunları yaparsan emeğinin meyvelerini bollukla alırsın. Mevsimlerin değişimini doğal kabul ettiğin gibi, şans ya da terslik gibi görünen olayları da olduğu gibi kabul et. Kışın beyaz güzelliğinin de, yazın sıcak ve nemli günlerinin de zevkine var. her mevsim, her gün, her an gelir geçer ve hiçbiri asla birbirinin aynı ya da tekrarı değildir. Kış soğuğunun ortasında yazı, yazın bunaltıcı sıcağında kışı özlemek yerine, her mevsimi kendi güzelliğiyle kabul et. Geminin dalgaların üzerinde ilerlemesi gibi, sen de zamanın ve dönüşümün dalgalarıyla uyum içinde ol. Değişim Yasası kendi gelişimimizle nasıl uyum içinde olabileceğimizi de gösterir. Bize doğru zamanlamayı öğretir. 
Her şey için en uygun ve en az uygun zaman vardır. Kapılar açılır ve kapanır; enerjiler yükselir ve düşer. Bir düşünce ya da eylem enerjinin yükselme anında başlarsa, sonuca ulaşmak daha kolay ve hızlı olur. Enerjinin düşüş anına rastlayan düşünce veya eylemin hayata geçmesi ise gerektiğinden fazla zaman alır. O zaman Değişim Yasası, Eylem Yasasıyla birleşerek bilgeliğin bir parçası olan sabrı öğretir. Ne zaman harekete geçmen, ne zaman durman gerektiğini, ne zaman konuşman ne zaman susman gerektiğini, ne zaman çalışman ne zaman dinlenmen gerektiğini ne zaman enerjinin yükseldiğini veya bir sonraki yükselen dalgayı beklemen gerektiğini sana içindeki bilge söyler. 

Kral Solomon içinde müthiş bir karmaşa hissediyordu. Daha sade ve huzur dolu bir yaşamın özlemini çekiyordu. Ülkenin en iyi kuyumcusunu çağırarak, kendisine, içinde her zaman ve her koşulda geçerli, uygun ve doğru olan sözler yazılı sihirli bir yüzük yapmasını istedi; yazılan sözün hem acıların hafiflemesine hem de acı çeken kişinin bilgece bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olması gerekiyordu. Usta kuyumcu özel bir yüzük yaptı ama günlerce düşündükten sonra yüzüğe yazacağı sözü buldu. Kuyumcu yüzüğü Kral Solomon'a sundu. Yüzüğün içindeki yazı şuydu: Bu da geçecektir!  

Seninle hayatını kolaylaştıracak basit gerçekleri paylaşmak için varım. Ama sana aydınlanma vaat edemem. Onun kendine göre bir zamanı var. İnsanlar, ceviz kabuğu gibidir: eğer yanlış zamanda açmaya çalışırsan açmak neredeyse imkansızdır. Ama bir kez olgunlaştığında doğru yerine hafifçe dokunmak bile açılması için yeterlidir. Günlük yaşam sizin olgunlaşma sürecinizdir. Bir gün biri ya da bir şey size uygun dokunuşu sağlayacaktır. 



ON BİRİNCİ YASA- TESLİMİYET YASASI: YÜKSEK İRADEYİ KUCAKLAMAK
Teslimiyet, açık kollarla bu anı, bu bedeni, bu hayatı kabul etmektir. Teslimiyet, kendi yolunun önünden çekilerek, yüksek irade ile uyum içinde yaşayabilmektir. Teslimiyet, yüreğin bilgeliğidir. Teslimiyet, pasif bir boyun eğme değildir. Teslimiyet, her zorluğa ruhsal gelişim ve genişleyen farkında/ık olarak bakabilmektir. Bakış açını değiştirebilmek Teslimiyeti öğrenmenin yoludur. En gerçek anlamıyla bu yasa sana An’a teslim olman için yol gösteriyor, ne olursa olsun ve nasıl tepki gösterirsen göster. Olanı kabul edebilmenin yolunu gösteriyor, sadece yaşamın iniş çıkışlarını değil, bedenini, düşüncelerini, duygularını yani kendini kabul edebilmek anlamına geliyor. Yaşam önünde çözmen gereken sorunlar ve testler çıkarmaya devam edecek ama yaşama gergin değil, rahat yaklaştığında en zor durumlarda bile zevk alacak bir şeyler bulabileceksin, tıpkı bir bulamacıyı çözerken, satranç oynarken aldığın zevk gibi. Teslimiyet yasası her Ruhun kendi özgürlüğün kutsallığına saygı duyar. Bundan vazgeçmek zorunda değilsin, yalnızca kendi yolunun önünden çekilmek gerekiyor, küçük arzulardan yüksek seçimler uğruna vazgeçmek sık görünen bir davranış değildir. Hayat bize daima kendi istediklerimiz doğrultusunda olanaklar sunmuyor, bu yüzden isteklerimizin esiri oluyoruz, bu da endişe, çaresizlik ve umutsuzluk yaratıyor. Küçük arzuların peşinden gitmek geçici doyumlar verebiliyor ama kalıcı mutluluk sağlamıyor. Hayatın isteklerini elde etmeye çalışmaktan ibaret olmadığını netçe görebildiğinde elde ettiklerini sevmeyi öğrenmenin ve değeri bilmenin de hayatın ta kendisi olduğunun bilincine erdiğinde, hayatını Teslimiyet yasasıyla uyumlu hale getirmiş olursun. Hangi seviyede uygulamaya geçebileceğine inanıyorsan o noktada hayata kendini aç. Zaman içinde Teslimiyet duygun derinleşecek ve yoğunlaşacaktır, o zaman yağmur bulutlarında pırıl pırıl günden aldığın haz kadar haz duyacak hale geleceksin. Gevşemeyi, rahatlamayı hep hatırla. Gevşeme Bedenin An’a teslim olma yoludur, ne olması gerektiği konusundaki kesin fikirlerinden vazgeçtiğinde her An’a yargı ve beklentiden uzak, doğal ve içten tepkiler verebilirsin. Bağımlılıklarından kurtuldukça daha büyük Özgürlüğe doğru yol alıyorsun. Teslimiyet alçakgönüllülüktür, hayatın, aklın alamayacağı kadar derin bir gizem olduğunu hissedebilmektir. Teslimiyet yasası doğal halinize giden yolu açacak, inancınızın artmasını ve tüm varlıklarla olan temel birlinizin farkına varmanızı sağlayacaktır. Bu Farkındalığın derinliği öylesine güçlüdür ki, evrimimizin insan potansiyeli yolunda hızını arttırarak sizi madde dünyasından çok daha önce varolan spiritüel gerçekliğe doğru götürecektir.


ONİKİNCİ YASA- BÜTÜNLÜK YASASI : BAĞLANTIMIZI HATIRLAMAK
Dünyada farklı yaşamları olan farklı varlıklar gibi görünüyoruz. Ama her farklı yağmur damlası nasıl okyanusun bir parçasıysa her birimiz de Farkında/ık Okyanusunun, Tanrı' nın Bedeninin bir parçasıyız. Hepimizin Bir olduğu yüce gerçeğinin derinliklerinde sevgiyi ve huzuru bul. Korku, kıskançlık ve öfkenin ağırlığını geride bırakarak, anlayışın kanatlarında uç. Şefkat Ülkesine doğru. Bütünlük yasası bir Paradokstur, Farkındalığımızın boyutuna göre hem doğru, hem yanlıştır. Bizim bir ya da çok olduğumuzdur, objektif gerçeklikten çok bakış açımıza bağlıdır. Gündelik bilgi bize ayrı olduğumuzu söyler, Yüksek bilinç ise Bir olduğumuzu. Algı açısının değişmesi bize aynı Bilincin farklı bedenlerde ifadesi olduğumuzu gösterir, tıpkı tüm yaprakların aynı ağacın parçası olduğu gibi. İnsanlık bu yüksek gerçeği görmeyi unutuyor, bunun yerine farklılıklarımıza, ayrılıklarımıza odaklanıyor. Dostlarını, düşmanlarını, tanıdıklarını, yabancıları Tek olanın gözleriyle görmeye başladığında tüm çelişkiler ve çatışmalar çözüme ulaşır, tüm yaralar iyileşir ve tüm paradoks bu temel gerçeğin Işığında paradoks olmaktan çıkar. Bu tüm arayışların sonudur, çünkü o zaman her yerde ve herkes olursun. Tüm korkuların sona erer, çünkü kendinin asla ölmeyen saf Farkındalığın yaşayan gerçeği olduğunu anlarsın. Bütünlük yasası-Ruhun tüm yasaların bütünüdür, eşitlik ve denge hali, yaptığın seçimlere ve yaşam sürecine tam bir güven,sonsuz An içinde adım adım yürüme sabrı Ben’liğinin tüm diğer boyutları için derin anlayış.


SON SÖZ : BİLGENİN ELVEDASI
Arada bir insan yapımı olmayan bir şeye dikkatle bak: bir dağ, bir yıldız, akan bir nehrin kıvrımları. O zaman bilgeliği ve sabrı bileceksin. Daha da ötesi bu dünyada yalnız olmadığını- Sidney Lovett.

Bu yasaları zorlanman için değil, özgürleşmen için, onlar senin kendi derinliğinden gelen yasalar, onlar simyacının Sevgi, Özgürlük, Haz ve Doyum kapılarını açan anahtarları. Onlar insanın gerçek doğasına ve potansiyelinin sınırsızlığına uzanan yolun basamak taşları. Yasaları hatırlamak zorunda değilsin, yaşama yeterli olacaktır, o zaman hayatının nasıl dönüştüğünü göreceksin. Onlar içinde açmak ve büyümek için doğru zamanı bekleyen tohumlardır, bahçıvanı da daima seninle, ihtiyacın olan her yardımı yapmaya hazır bekliyor. Tohumlar kendi zamanları doğrultusunda tomurcuk verdiğinde cesaretin, Sevginin ve anlayışının meyvelerini toplamaya da hazır olacaksın. Tüm bu meyvelerin içinde en güçlü olanı Sevgi yasasıdır. Yüreğinin bilgeliğiyle bağlantını koparırsan diğer meyveleri de tadamazsın. Sevginin olduğu yerde ise başka hiçbir şey gerekli değildir. Bu yasalar içinde tutsak halde duran Sevgiyi özgürleştirmek için var, Sevgiyi özgür bıraktığında bütünün iyiliği doğrultusunda vereceğin hizmetin yarattığı olağanüstü tadını da alacaksın. Senin geleceğin de, tüm insanlığın geleceği de Işığa doğru giden yolda Yaratıcı’nın ve tüm Yaratılanların bir ve bütün olduğu gerçeğine ulaşan yoldadır. Gökyüzü ne kadar karanlık görünürse görünsün bulutların ardında Güneşin daima parladığını, her An Sevgiyle sarmaladığını ve içindeki saf Işığın eve dönmen için sana daima rehberlik edeceğini bil!