20 Temmuz 2020 Pazartesi

ÇÖZÜLEMEYEN KALSİYUM TUZLARI VÜCUDUMUZDA NASIL OLUŞUR?


Çoğumuz gereğinden fazla yeriz. Bunun nedeni açlıktan çok alışkanlıktan yemek yememiz. Çocukluğumuzdan başlayarak, kendimizi nasıl hissettiğimizden bağımsız bir şekilde günde üç öğün yemek zorunda olduğumuz inancı ediniriz. Vücudumuz, yediğimiz aşırı miktardaki besini sindirmek, işlemek ve özümsemek için perişan olur. Hayvansal proteinler çok miktarda asit üretmesine yol açar. Kalsiyumla birleşen bu asitler çözülesi imkansız, kristal yapıda zehirli bileşikler oluşturur. Bu bileşikler, vücudumuz tarafından atılamadığı için eklemlerimizde birikmeye başlar. Uzun yıllar alan yavaş bir süreçtir bu. Çoğu insan eklem rahatsızlıkları hissedinceye kadar bunun farkına bile varmaz. Doğa, eklemlerimizi esneklik sağlayan bir tür kayganlaştırıcı madde ile donatmıştr. Bu kayganlaştırıcı maddenin miktarı yaşımız ilerledikçe kendi kendine azalmaz. Çözülemeyen bileşikler eklemlerde biriktikçe kayganlaştırıcı maddeyi dışarı atar. Eklemlerimize adeta çimento döker. Duyduğumuz ağrının, çektiğimiz hareket güçlülüğün ve esnekliğimizi yitirmemizin nedeni budur.
Bu “saldrı”nın ilk hedefi bacaklarımızdır. Bacaklarımız, vücudumuzun diğer bölümlerine kıyasla en çok sayıda kemiğe sahiptir. Ayaklarımızın her birinde 26’şar tane kemik bulunur. Zehirli bileşikler ayaklarımızdan yukarı doğru hareket eder ve dizlerimizde ağrılara neden olur. Sonrasında daha da yukarılara çıkarak bel eklemlerinde ağrılara yol açar. Yıllar geçtikçe, tuz kristalleri omurgamız boyunca daha da yukarılara çıkar. Boynumuza, omuzlarımıza, dirseklerimize ve ellerimize ulaşır. Sabah uyandığımızda bütün eklemlerimizin ağırdığından yakınırız. Boynumuzu çevirirken kütür kütür sesler duyarız. Bazı insanlar ellerini yumruk yapamaz hale gelir.
Bütün bu olanlar için yaşlılığı suçlamak eğilimindeyizdir. Fakat gençlere bakarsak, aslında onların da benzeri eklem sorunları yaşadıklarını görebiliriz. Çocuklar açık havada oyun oynayarak yeterince vakit geçiririz. Bilgisayarların karşısında gereğinden fazla zaman harcarlar. Kemiklerini ve eklemlerini sağlıklı tutmalarına yetecek kadar fiziksel egzersiz yapmazlar. Ne kadar az hareket edersek osteoporoza yakalanma riskimiz de o kadar artar.
Tedavi edilenler de dahil olmak üzere, hastalar üzerinde yapılan gözlemlerle belirlenen ve osteoporoz riskinin artmasına neden olan etmenler şunlardır.
1-D ve C vitamin eksikliği;
2-Pişirilmiş veya ısıtma işlemine tabi tutulmuş yiyecekler bakımından zengin beslenme rejimi;
3-Genellikle kaynatılmış su tüketilmesi;
4-Beslenme rejiminin yeterince sebze- meyve veya sebze- meyve suların içermemesi;
5-Meyve ve sebzelerin kabuklarının soyularak yenmesi;
6-Aşırı uzun süre pişirmek ya da kızartmak gibi sağlıksız yöntemlerle hazırlanmış yemekler;
7-Aşırı yemek;
8-Sigara alışkanlığı;
9-Hareketsizlik;
10-Fazla süt tüketimi;
11-Ekmek ve undan yapılan gıdaların aşırı tüketilmesi;
12- Tatlı ve şekerli gıdaların fazla tüketilmesi;
13-Hayvansal yağların aşırı tüketilesi;
14-Fazla miktarda yapay vitamin alınması;
15-Çözülemeyen, yani organik olmayan kalsiyum içeren rafine gıdalar. Önpişirme işleminden geçmiş tahıllar, makarnalar, hazır çorbalar vb.
Dürüstçe bir değerlendirmenin ardından çoğu kişi saydığımız bu maddelerin her birini işaretleyecektir. Bu da osteoporoz hastalığına yakalanma risklerinin epey yüksek olduğu anlamına gelecektir. 
Özetlemek gerekirse, osteoporozun başımıza gelmesine sağlıksız yaşam tarzımız yüzünden kendimiz neden oluruz. Ayrıca bunu çocuklarımıza da aktarırız. Sorun genlerimizde değil, osteoporoza ve diğer “uygarlık hastalıkları”na davetiye çıkaran alışkanlıklarımızdadır.

Osteoporoza karşı etkili bir şekilde savaşabilek için bol miktarda sebze ve meyve yemeli ya da taze sebze- meyve suyu içmeliyiz. En yararlı sebze ve meyveler en yüksek kalsiyum, D vitamini, C vitamini, fosfor, potasyum ve magnezyum içeriğine sahip olanlardır.
Bu besinleri öğrenmek için bir sonraki yazıya göz atabilirsiniz.

Kaynak: “İyileşmeyecek Hastalık Yoktur”- Prof. Mikhail TOMBAK

VİTAMİNLER VE MİKRO ELEMENTLER BAKIMINDAN ZENGİN BESİN KAYNAKLARI


KALSİYUM- Sebze ve meyve kabukları, Kepek, Bakla, Ispanak, Havuç, Turp, Marul, Taze bezelye, Karahindiba, Kereviz, Elma, Kiraz, Bektaşi üzümü, Yabani çilek.

FOSFOR- Taze bezelye, Ceviz, Fındık, Çavdar, Arpa, Buğday, Salatalık, Lahana, Karnibahar, Elma, Armut.

POTASYUM- Ispanak, Salatalık, Patates, Havuç, Soğan, Maydanoz, Kuşkonmaz.

MAGNEZYUM- Lahana, Havuç, Pancar, Marul, Yulaf, Arpa, Buğday, Ispanak, Maydanoz, Karahindiba, Isırgan.

C VİTAMİNİ- Domates, Havuç, Marul, Ispanak, Lahana, Patates, Pancar, Elma, Kızılcık, Taze bezelye, Kuşüzümü, Bektaşi üzümü, Ahududu, Maydanoz, Isırgan.

D VİTAMİNİ- Domates, Havuç, Lahana, Patates, Turp, Pancar, Ispanak, Bakla, Taze bezelye, Karahindiba.



Kaynak- "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK kitabından

19 Temmuz 2020 Pazar

OSTEOPOROZ İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ


Yumurta kabuğu çöp değildir. Osteoporoz tedavisinde yararlıdır. Yumurta kabuğu yüzde doksan kemiklerimiz tarafından özümsenebilen ideal bir kalsiyum kaynağıdır. Kalsiyum karbonatın yanı sıra, vücudumuz için yaşamsal olan bütün mikroelementleri içerir. Bakır, flor, demir, manganez, molibden, sülfür, silisyum, ve çinkoyla beraber 27 elemente sahiptir.  Yumurta kabuğunun bileşimi kemiklerimizin ve dişlerimizin bileşimine çok benzer. Yumurta kabuğunun tedavisinin insan vücudu üzerindeki etkilerini inceleyen Alman ve Macar araştırmacılar, tedavinin hem yetişkinlerde hem de çocuklarda tırnak ve saç kırılmalarına, dişeti kanamalarına, pekliğe, aşırı duyarlılık reaksiyonuna, uykusuzluğa, kronik soğuk algınlıklarına ve astıma karşı olumlu etki yaptığı sonucuna varmıştır. Yumurta kabuğu tedavisi kemikleri ve dokuları güçlendirmenin yanı sıra, vücutta bulunan redyoaktif elementlerin atılmasını da sağlar.
Yumurta kabuğu tedavisi, hem osteoporoz tedavisinde hem de osteoporoza karşı koruyucu önlem olarak son derece etkili ve yararlıdır. Hiçbir yan etki yaratmaz. Bu tedavi gayet basittir ve hiçbir masraf gerektirmez.

1 TEDAVİ
Bir adet yumurtanın kabuğunu kaynar suya koyarak 5 dakika kaynatın ve kurumaya bırakın. Kuruyan kabukları kahve öğütücüsünde öğütün. Günde 0.5- 1 gram alın. Osteoporozdan korunmak için öğüttüğünüz yumurta kabuğunu yarım limonun suyuna ekleyerek içebilir ya da tahıllara ve çökeleğe ekleyerek tüketebilirsiniz. Bu tedaviyi yılda iki kez, ocak ve kasımda birer ay süreyle uygulayın.

2 TEDAVİ
Karaturp yapraklarının suyu, çocuklar ve yetişkinlerde görülen kemiklerin ve dişlerin anormal şekilde yumuşaması anlamına gelen osteomalasiya hastalığına karşı çok etkili bir tedavidir. En iyi sonucu elde etmek için 90 gram turp yaprağı suyu, 90 gram karahindiba suyu ve 230 gram havuç suyunu karıştırıp sabah akşam için.

3 TEDAVİ
Sıradaki yöntem osteoporozu yavaşlatmakla kalmayıp, aynı zamanda bütün iskelet sisteindeki fazla tuzların atılmasını da sağlayan bir tedavi yöntemi. 10 kilo karaturpu alın ve iyice yıkayın. (Dezenfekte etmek için potasyum mangan çözeltisinde 15- 30 dakika kadar tuttuktan sonra iyice durulamayı tercih edebilirsiniz). Köklerini ve sağlıksız kısımlarını iyice ayıklayın ama turpları soymayın. Bütün turpları katı meyve sıkacağında sıkın. Yaklaşık 3 litre turp suyu elde edeceksiniz. Turp suyunu birkaç kez süzüp cam şişelere koyun ve ağızlarını kapayın. Şişeleri koyu renk kumaşlara sarıp buzdolabına kaldırın.
Not: Başka hiçbir şekilde değil, mutlaka buzdolabında muhafaza edin!).
Yemek vakitlerinden bağımsız bir şekilde, günde 30 gram bu sudan için. Fakat daha fazla içmeyin! Fazlasının tehlikeli sonuçları olabilir. Beklenen sonucu elde edebilmek için, 10 kilo turptan elde ettiğiniz suyun tamamı bitene kadar tedaviye devam edin.

Bu tedaviyi uyguladığınız sürece hamur işleri, yağlı besinler, et ve yumurta yemeyin. Sıkı  bir şekilde bitkisel esaslı gıda rejimi uygulayın.
İskelet sisteminde çok fazla sağlıksız tuz birikimi olanların bazen çok şiddetli kemik ağrıları çekebileceği konusunda sizi uyaralım. Bu sizi korkutmasın ve ağrı kesici alayın. Sadece tedaviye devam edin. Bu gibi durumlar arındırma tedavileri sırasında olağandır. Başarılı bir tedavi, sizi ileride yaşayabileceğiniz çok daha şiddetli ağrılardan kurtaracaktır.

Karaturp  tedavisi esnasında küvetteki suya  saman suyu ilave ederek banyo yapmak çok yararlı olur. Bu tür banyoların  her zaman yapılması tavsiye olunur. Çünkü bu banyolar vücudu canlandırır, sinir sistemini sakinleştirir, lenf sistemini temizler, kemik –kas ağrılarını giderir, cildin gözeneklerini temizler ve kan dolaşımını hızlandırır.

4 TEDAVİ
Pet shop’larda da bulabileceğiniz bir paket samanı beş litrelik bir tencereye boşaltın. Üzerine 3 litre kaynar su ekleyin. Tencerenin kapağını kapatıp, kısık ateşte 1.5-2 saat kaynatın. Küveti  45-50 santigrat derece sıcak suyla doldurup hazırladığınız saman suyunu ekleyin. Banyo küvetini kaplayacak büyüklükte plastik bir örtü bulun ve başınızı çıkarmak için uygun bir delik açın. Küvete girdikten sonra başınızı örtüdeki delikten çıkarın ve örtüyü mümkün olduğu kadar az hava alışverişi olacak şekilde küveti üstüne örtün. Örtü, eterik yağların buharlaşmasına engel olur ve böylece vücudunuz bu yağları olabildiğince çok emer. Bu banyoyu 10-12 gün boyunca her gün ya da günaşırı 15-20 dakika süreyle uygulayın.


Kaynak: "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK kitabından

OSTEOPOROZ HASTASIYSANIZ NELER YAPMANIZ GEREKİYOR?


 1-Beslenme rejiminizi değiştirin. Kalsiyumun vücudunuzdan atılmasına neden olan kahve veya hayvansal yağ gibi besinlerden kaçının.
2-Günde en az iki bardak taze sıkılmış sebze- meyve suyu için.
3-Beslenme rejiminizin yeterli miktarda doğal vitamin içerdiğinden emin olun. Özellikle de C ve D vitaminleri bakımından.
4-Her gün bir yumurta kabuğu, bir rafadan yumurta ve bir elma yiyin.
5-Düzenli olarak fasulye, bakla, bezelye, brokoli ve yulaf tüketin. Bunlar östrojen bakımından zengin gıdalardır.
6-Sabahları ve akşamları vücudumuza önce sıcak sonra soğuk su tutarak duş alın.
7-Her gün düzenli şekilde egzersiz yaparak kemiklerinizi güçlendirin. Örneğin: on onbeş dakika dans edin. Ya da en sevdiğiniz müziği koyup zıplayın.
8- Düzenli olarak vücudunuzu temizleyin.

Kaynak: "İyileşmeyecek Hastalık Yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK   

17 Temmuz 2020 Cuma

ELMA SİRKESİ TEDAVİLERİ VE YAPIMI

ZONA
Günde dört defa ve eğer kaşıntı yüzünden uyuyamıyorsanız gece boyunca üç kere seyreltilmiş elma sirkesine batırılmış gazlı bezi hastalığın bulunduğu alana koyun. Bu uygulama beş- on dakika içinde ağrıyı hafifletir ve üç ila yedi gün içinde zonayı tedavi eder.

GECE TERLEMESİ
Yatmadan önce teninizi elma sirkesiyle ovun.

YANIKLAR
Elma sirkesine sokulmuş gazlı bezi bölgeyi yıkamak için kullanın. Ağrıyı giderir ve iz kalmasına engel olur.

VARİSLİ DAMARLAR
Genişlemiş damarların bulunduğu alanları elma sirkesine batırılmış gazlı bezle sabah akşam yıkayın. Ek olarak günde iki kere kaynatılmış ılık suya iki çay kaşığı elma sirkesi koyup için. Genişlemiş damarlar genellikle bir ay süren düzenli tedavi sonunda daralmaya başlar.

KİLO VERDİRİCİ TEDAVİ
Her yemekten önce, içine iki çay kaşığı elma sirkesi koyarak bir bardak kaynatılmış su için.

AŞIRI GÖZYAŞI SALGILANMASI
Bir bardak suya bir çay kaşığı elma sirkesi ve bir damla iyot koyarak karıştırın. İki hafta süreyle bu karışımı için. Daha sonra iki ay süreyle haftada iki kez içmeye devam edin.

EKLEM AĞRILARINA BAĞLI TOPALLAMA
Her yemekten önce on çay kaşığı elma sirkesi için. Bu tedavi ikinci günün sonunda ağrıyı yüzde yirmi, beşinci günün sonunda yüzde elli oranında azaltacak ve bir ay sonra tamamen ortadan kaldıracaktır.

YÜKSEK TANSİYON
Bazı insanların tansiyonlarının yüksek olmasının nedeni sindirim kanallarında yeterince hidroklorik asit bulunmamasıdır. Bu rahatsızlığı etkili bir şekilde tedavi edebilmek için et tüketimini azaltmak gerekir. Her yemekten önce üç çay kaşığı elma sirkesi alınması halinde tansiyonu önemli ölçüde düşürmek mümkün olacaktır. Daha etkili olması için arada bir elma sirkesini bir çay kaşığı balla karıştırarak alabilirsiniz.

BAŞ AĞRILARI
Yarım bardak elma sirkesi ve yarım bardak kaynar suyu bir tencereye boşaltın. Kaynayıncaya kadar karıştırıp ocağı söndürün. Buharını yetmiş beş kere yavaş yavaş soluyun. Baş ağrılarının geçecek, geçmese bile büyük ölçüde azalacaktır.



ELMA SİRKESİ YAPIMI
Malzemelerin miktarı, elma sirkesini ne amaçla kullanacağınıza ve bunun için ne kadar elma sirkesine ihtiyaç duyacağınıza bağlıdır. Elmaların çürük ve ezik kısımlarını kesip ayıklayın. Elmaları, çekirdekleri ve çekirdek zarflarıyla birlikte rendeleyin ya da ezin. Ezilmiş malzemeyi geniş ağızlı emaye veya cam bir kaba koyun. Üzerine, her sekiz yüz gram elma için bir litre olmak üzere kaynatılmış su ekleyin. Ardından, her bir litre su için yüz gram bal, on gram hamur mayası ve yirmi gram kurutulmuş kahverengi ekmek ekleyin. Kabın ağzını kapatıp yirmi otuz santigrat derece sıcaklıktaki bir ortamda mayalanmaya bırakınız. Her gün tahta bir kaşıkla iyice karıştırın. 

On gün sonra karışımı tülbentle süzerek bir torbaya doldurun. Suyunu geniş ağızlı bir kaba süzün. Her bir litre sıvı için seksen gram bal ekleyip iyice eriyene kadar karıştırın. Kabın ağzını bir tülbentle kapatıp yirmi beş- otuz santigrat derece sıcaklıktaki bir ortamda dinlenmeye bırakın. Rengi açıldığı zaman sirke hazır demektir. Sirkenin hazır olması, kullanılan elmaların ve balın cinsine, suyun miktarına ve bazı diğer etmenlere bağlı olarak kırk ila altmış gün arasında zaman alır. Sıvının rengi açıldığı zaman bir huniyle yarım litrelik şişelere doldurarak ağızlarını mantarla sıkıca kapatın. Mantarlara biraz balmumu sürerek daha sıkı kapatmayı deneyebilirsiniz. Sirkeleri serin bir yerde depolayın. Hazırladığınız elma sirkelerini ilaç niyetine ya da salatalarınızda ve diğer yiyeceklerinizde lezzet verici olarak kullanabilirsiniz. Elma sirkesi yiyeceklerinize ekleyebileceğiniz tek asidik sos malzemesidir. 

Kaynak: "İyileşmeyecek hastalık yoktur"- Prof. Mikhail TOMBAK'ın kitabından 

14 Temmuz 2020 Salı

ET- SAATLİ BOMBA

Bedeninizin günlük gereksinimini aşan miktarlarda hayvansal protein (et, şarküteri ürünleri) tüketimi çürümeye, kabızlığa ve bedenin laktik, oksalik ve ürik asitlerle (eklem rahatsızlıklarının, sırt ağrılarının, kemik erimesinin ve diğer hareket kısıtlayıcı rahatsızlıkların üç ana suçlusu) zehirlenmesine neden olur. 

Etin kendisinin tadı ya da kokusu yoktur, bu nedenle onu kızartır, pişirir ve terbiye ederiz ki tadı güzelleşsin. Et bu şekilde işlem gördüğünde, kan damarları ve sinir sistemimize zarar verebilen yirmi çeşit zehirli madde salgılar. Etin sindirimi çok miktarda ve iz elementler gerektirir. Eğer etle birlikte yeterli miktarda pişmemiş sebze, salata yemezsek, etin sindirimi tamamlanamaz ve sindirilmeyen et bağırsaklarımızda kokuşur. Kokuşma süreci kalın bağırsağımızda bazik bir ortamın meydana gelmesine yol açar ve bu kanın asit derecesini arttırır. Bazik ortamlar hasta hücrelerin (özellikle kanserli olanların) gelişmesini kolaylaştırır. Aşırı miktarda et yiyenler önde gelen kanser adaylarıdır. 

Dikkat etmemi gereken bir şey daha var. Özellikle çocuklukta aşırı hayvansal protein tüketimi, bizi bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına yakalanma riskiyle karşı karşıya bırakır. Etin sindirimi, çocuğun kanından çok miktarda vitamin ve iz elementin çekilmesini gerektirir. Bu maddelerin kanda tüketilmesi ise gizli kansızlık ve kan hastalıklarına yol açar. Alerjiler, egzamalar ve diğer çocukluk çağı hastalıklarının genellikle ebeveynlerinizin iyi niyetli bakımlarının sonucu olmaları bir kara mizah konusudur. Bütün bu tehlikelerden habersiz ebeveynler, çocuklarının beslenme rejiminde çok fazla et bulundurmakla, çocukların sağlıklarının tahrip olmasına neden olabilirler. 

Doğu felsefesi bize her besinin doğduğu yer ve gelişimi hakkında (yetiştiği iklim, ne kadar Güneş ve Ay ışığına maruz kaldığı vb) bilgi içerdiğini öğretir. Etin içinde ne türlü bilgiler bulunabilir? Sürülerin çayırlarda otladıkları günler çok uzaklarda kaldı. Artık sığırlar hayatları boyunca gün ışığı ve temiz havadan yoksun kalarak yetiştiriliyor. Taze, sulu otlarla değil, hormonlar ve çeşitli sentetik besinlerle besleniyorlar. 

Şekilsiz bir et parçası satın aldığımız zaman, onun bir zamanlar sevilesi bir hayvanın olduğunu ve bu hayvanın kesilerek öldürüldüğünü düşünmüyoruz. Hayvanların son anlarında öldürüleceklerini anlamadıklarını sanmak yanlış bir düşünce olur. Aksine, çok açık bir şekilde bunu hissederler. Saldırganlıkla karşı karşıya kalan ve korkuyla güdülenen bir hayvanın bedeni, öldürülürken büyük miktarda zehirli hormonlar salgılar ve daha sonra biz afiyetle bifteklerimizi yerken, bu zehirleri tüketiriz. Çocukların ve yetişkinlerin gittikçe daha saldırgan ve öfkeli olmalarına şaşmamak gerekir. Saldırganlık her zaman saldırganlık doğurur, bu gerçek bizleri yüksek et tüketimi ile de teyit edilmiştir. 

Kaynak: "150 yıl yaşayabilirsiniz"- Prof. Mikhail TOMBAK'ın kitabından